Hafta 44
Refik Erduran
Açık konuşalım. Günlerdir Dersim konusunda sürdürülen polemiğin konusu Dersim değil aslında. Atatürk tartışılıyor. İyi de oluyor. Her şey ve herkes tartışılabilmeli. Çünkü bir konu için "Tartışmam, tartıştırmam" demenin anlamı onu akılla tartma sınavının dışında tutmak, din kadar dokunulmaz saymaktır. [..]
Belli bir şey: Mustafa Kemal de Dersim'deki isyan potansiyelinin giderilmesini gerekli görmüş, o yönde planlar yapmış, emirler vermiş. Bunu haklı önlem mi, feci hata mı sayacağınız bakış açınıza bağlıdır. "Papa eleştirilemez" diye tepinen Katolik yobaz gibi kriz geçirmek ya da "Atatürk'ün haberi yoktu, etrafı yapmış" özrüne sığınmak komik oluyor. [..]
İnsan canına yeterince değer vermemenin estetik sakıncası da var. Gaddarlık çirkindir. [..] Seçkinciliği, askerciliği, Batı kopyacılığını ilericilik diye yutturma çabasını sürdüren meslektaşlardan biri de geçen hafta "Onuncu Yıl Marşı" nostaljisi ile icra-i zanaat ediyordu. [..] "Sesimizi yer gök su dinlesin; sert adımlarla her yer inlesin, inlesin!" Evet, tek "inlesin" yetmez. Sert adımlar ve tonlarla dile getirilen o sadist temenninin bir keresi hıncımızı doyurmaz; haykırarak tekrarlarız. Ne hıncıdır bu? Neye karşıdır? Yere, göğe, suya, "her yere" mi?
Birbirimize olmasın?
Dogru
Namık Çınar
465 binlik zorunlu askerine nazaran, şiştikçe şişmiş bulunan bu profesyonel kadrolar, kurumun sadece ve sadece bürokratikleşmiş devasa yapısını temsil eder, o kadar. [.. B]u 200 bin personelin acaba kaç tanesi, sabahları postallarını giyip de eğitim ve tatbikat alanlarına çıkıyor; kaç tanesi de kırmızı biyeli pantolonlarının altına iskarpinlerini giyerek askerlik yapıyor? [..]
Denizi olmayan Ankara’da, karargâhlardaki denizci subay ve astsubayların sayısı, sanki gemilerdekilerden daha fazla gibidir. Üslere gidin, kışlalara gidin; hep karşılaşacağınız manzara, eratın başına koyacak subay ve astsubayın bulanamayıp, eksik personelle çalışılıyor olduğudur.
TSK’nın profesyonelleşmesinin önündeki en büyük engel, ilkin kendi profesyonelleridir [..].
Gerçekte, Genel Savunma Planı’nın ihtiva ettiği “asıl muharebe hattı”ndaki savunma mevzilerine, ya da “taarruz çıkış hattı”na yakın olarak seçilen “toplanma bölgeleri”nde tertiplenilip, sorumluluk sahasının eğitim ve tatbikatlarına yoğunlaşılacak yerde, şirazesinden çıkıp, âdetâ sivil halkı denetim altında tutmak üzere, il il, ilçe ilçe, durağanlığı esas alan kışlalar yaratılmıştır. Hele hele karargâhlar, koca koca kentlerin en merkezdeki meydanlarında, beş yıldızlı otellerle yarışır hâle gelmişlerdir.
TSK’nın, darbeler sürecinde geliştirerek bugünkü noktaya getirdiği ve izlediği “askerî anafikir”, siyasallaşmasının bir neticesi olarak, çağımızın savaşlarına karşı alınacak önlemleri içermekten çok, kendi halkının toplumsal yaşamına ve onun siyasal kurumlarına çekidüzen vermek üzere biçimlenmişliği ve yapılanmışlığı simgeler.
Ilginc
Emre Akoz
[B]izim devlet halka karşı fevkalade uyanıktır. Zorunlu askerliği kaldırıp profesyonel orduya doğru adım atmak yerine... İnsanların askere gitmek istememelerini, ordunun da onları artık askere almama arzusunu paraya çeviriyor.
Zorunlu askerlik zaten düpedüz bir "angarya" (asgari ücreti bile vermiyorlar)... Yani "kullanılan emeğin karşılığını vermeme" mekanizmasıyken... Bu kez de "haraç" alma yolunu seçiyor devlet.
Er statüsü üzerinden hesaplarsak... 15 ay askerlik yapmamanın bedeli 30 bin liraymış. Yani bir aya 2 bin lira düşüyor [..].
Halbuki değil 2 bin lira, değil asgari ücret... Ayda sadece 20 lira (görev tipine göre değişiyor) veriyor. Sömürü çıplak yakalandı! [..] Bence "insan hakları" konusunda çalışan hukukçular, bizim devletin erkek vatandaşları askerlik yoluyla çok ağır biçimde sömürmesini "ulusal" ve "uluslararası" mahkemelere taşımalı.
Dogru
Bir Lojistik Destek Mekanizması Olarak Piyasa
Link ve Graeber kitabindan
Yönetimler niye vergi toplarlar? Bu sorulması pek alışık olunmayan bir sorudur [..] Diyelim ki bir kralın aktif 50,000 kişilik bir orduyu beslemesi, desteklemesi gerekiyor. Eğer hareket halinde değillerse, kadim, ortaçağ şartlarında böyle büyük bir insan grubunu beslemek çok zordur, onları desteklemek için neredeyse ordudaki asker sayısı kadar hayvan ve çalışan insan olması gerekir. Fakat bu problemin kolay bir çözümü vardır. Eğer kral askerlere bastığı paraları verirse, sonra kraliyetteki tüm ailelerin ona vergi vermesini ve bu vergiyi verirken askerlere dağıtılan paraları kullanmasını şart koşarsa, tek bir kalemde tüm ulusal ekonomi bir askeri lojistik destek makinesi haline döner, çünkü o noktadan sonra krallıktaki her aile bir şekilde askerlere verilen paraları elde etmek zorundadır, ve bunu için onlara yiyecek, içecek satmak için yarışacaktır. [Sadece] bir yan etki olarak piyasa ortaya çıkar [..].
Bu çok detaylı bir tarif olarak görülmeyebilir, fakat tarihi kayıtlara göre piyasanın, pazarların eski ordular etrafında birden bire peydahlandığı bir gerçektir. Kautilya'nın Arthasasatra'sı, Sasanilerin "egemenlik halkası", ya da Çinlilerin "Tuz ve Demir Hakkında Düşünceler" eserleri / kavramlarına bir göz atmak bunu anlamak için yeterlidir. Bu eserlere bakınca anlarız ki kadim yöneticiler maden ocakları, askerler, vergiler, yiyecek konuları hakkında çok kafa patlatmışlardır [..] Demek ki Adam Smith'e dayanan ve güya "devlet ve piyasanın birbirine ters olduğunu" düşünen pür serbest piyasacı görüşün aksine, tarihi kayıtlara göre aslında tam tersi vuku bulmuştur.
Benzer şekilde modern banka sistemi Avrupa savaşlarını finanse etmek için kurulmuştur. Sonra Merkez Bankaları bu sistemi kurumsallaştırdılar çünkü idare ettikleri borç devletin savaş borcuydu. Bu hep böyle olmuştur. Hatta işin ucu ta 1694' uzanıyor, o zaman Kral William II ona Fransa'yla savaş için £1.2 milyon borç vermiş bazı Londralı tüccarlara kendilerine "İngiliz Bankası" deme hakkını tanıdı, ve kralın tüccarlara olan borcunu resmi kağıt para olarak başkalarına borç verebilmesi imkanını tanıdı. Bu sayede mevcut para sistemi doğdu. Modern para sistemi aslında devletin savaş borcudur.