thirdwave

Github Mirror

Hafta 4


Anan Yahşi, Baban Yahşi

Ilkokul'daki pek cok ogrenciye 70/80 yillarinda bu monolog verilmis herhalde, ben de onun sahnede canlandirmistim. Stand-up havasi var metinde.

Geçenlerde bizim akıl doktorunu ziyarete gittim. Bir ara:

Sana bir fıkra anlatayım ! dedi . Delinin biri öbürüne sormuş:"Neden anafor var da babafor yok?"

Eve geldim . Aklımdan hep anaforla babafor ve babafingo ile anafingo !... Bir de delilik bulaşıcı hastalıklardan değildir derler . İnanmayın! İnsanın başına bir saçma musallat olmasın, bal gibi saçmalamaya başlıyor .

Zaten delirmek kolay , ama saçma bulmak zormuş . Hamdolsun , ben onun zorluğunu da çekmedim . Önce nelerin anası var da babası yok. Onu düşünmeye başladım :

Anadolu var babadolu yok-Anafarta var babafarta yok-Anamur var babamur yok-Anneanne var babababa yok-Anavatan var babavatan yok-Anadili var babadili yok-Anasütü var babasütü yok-Haydi , buna elbette olmaz diyeceksiniz . Ana caddeye ne buyrulur?... Ana cadde var da baba cadde yok!...Yalnız o değil, ana hat var baba hat yok . Anayasa var babayasa yok. Ana kuzusu deriz de baba kuzusu demeyiz . Anam ağladı deriz de babam ağladı demeyiz . Bir şeye şaştığımız zaman vay anasını deriz de nedense vay babasını demek aklımızdan bile geçmez . Meğer dünya analar dünyasıymış . Bu ne saltanat?...

Faize yatırılan paraya bile anapara diyorlar. Keskin zekasıyla göze çarpa kimselere de anasının gözü derler . Fakat kimse babasının gözü demez!!!

Anasından doğduğuna pişman , anasından emdiği süt burnundan gelmiş …. Görüyor musunuz hep ana hep ana!!... Evlenecek kimselere bile öğüt şöyle:Anasına bak kızını al ,kenarına bak bezini al!

El oğlu ne acayip?!.. Bir güzel yemek görünce vay anam vay biye feryadı basar. Fakat , ancak hayret ettiği zamanlarda vay babam vay der!!..

Babalar çocuk doğurmadığı için anadan doğma deyimi yanında bir de babadan doğma deyimi bulunmayışını haydi hoş görelim . Donanmada ana gemi bulunup da baba gemi bulunmayışına ne dersiniz . Bizim emekli Yavuz’a baba gemi lakabı yakışmaz mıydı?

Zaten haksızlık bu kadarla bitmiyor. Masallarda bile dev anası var, fakat dev babası yoktur. Hıristiyanların bile Meryem anası var , fakat Meryem babası yok.

Düşündükçe insan çileden çıkıyor : Anason var babason yok, Ananas var babanas yok . Analiz var babaliz yok. Anatomi var babatomi yok. Anahtar var babahtar yok . Anarşi var babarşi yok . Ee..h!.. Bu doktor bana zorla keçileri kaçırtacak! Kimin anası var babası yok onunla mı uğraşacağım? Aklımdan anaları atmaya çalıştım . Gelgelelim bu kez de babalar hücuma geçti . Babaeski var anaeski yok. Babacan var anacan yok . Babayiğit var anayiğit yok. Baba inciri var ana inciri yok . Vapur iskelelerinin bile babası var anansı yok!..

Bunlar aklıma geldikçe ferahladım . Analardan öç alıyordum .Artık analara karşı epeyce bir zafer kazanmıştım . Topuna birden .Oldukça kuvvetli bir kriz geçirmiştim. Doktoru çağırmışlar. Vay babam vay, vay babam vay . Bu doktor babasının hayrına gelmez !.. Vay dokuz babalı herif vay . Ev derseniz ana baba günü . Yahu ne üstüme varıyorsunuz. Ben de ana baba evladıyım . Ah rahmetli babaannem olsa şimdi beni kucağına alır, masal anlatırdı . Doktor durumu sordu:Hiç!.. dedim. Ana baba sorunu. Ne olmuş ana babaya?..

Kiminin anası var babası yok; kiminin de babası var anası yok .Doktor çok tuhaf bir adam Acılarımı anlamamış gibi güldü:Aldırma dedi. Anasız babasız değilsin . Uzatmayalım bütün ev halkı doktorla ağız birliği edip; Rahatsızsın biraz dinlenmen lazım !

Diye tutturdular. Önce kabul etmedim . Gitmem ben deli değilim tımarhaneye gitmem! Diye bar bar bağırdım . Ama çok yalvardılar . Anan yahşi, baban yahşi diye zorla kandırdılar .Geldik işte!...


İlkokulda bir temsil yapmıştım, canlı seyirci önünde, bir komedi rutini gibiydi, aklımda kalan tek bölüm "Anadolu var Babadolu yok, Anayasa var, Babayasa yok" kısmı.. İnsanların güldüğünü hatırlıyorum, şimdi anlıyorum bu bir stand-up performansı gibiydi. Daha da sonra aklıma takıldı, büyük bir ihtimalle "merkezden kontrollü" bir metindi bu, bizim sınıf öğretmeni bunu metni bana vermişti, İnternet'te arayınca hakikaten böyle olduğu anlaşıldı.. Diğer pek çok çocuk aynı metni seslendirmiş! Ustte gorulebilir.


Anonim

[Bir televizyon programinda] Abdulhamit aslinda meclisi kapatmadi, tatil etti. Mebusanlarin maaslari hala veriliyordu [..]

Fark nerede?

Torkish televizyonlar boyle adamlarla tikabasa dolu. Aklama operasyonu yapmak icin cirpiniyorlar, tarihte "mutlu kesintisiz bir cizgi" olusturabilmek icin surekli bir seylerin ustunu ortmeye, gecistirmeye calisiyorlar. Ustteki yorum, Enver Pasa hakkinda duydugum bir diger yoruma da benziyor. Aynen soyleydi: "Enver kanunlara uymaya cok ozen gosterirdi, ne zaman bir emir verse, kitabina gore yapalim diye once o emri kanun olarak yazdirirdi".

Yine soralim: fark nerede?

Ulkede insanlar cok fazla, gereksiz yerlerde gereksiz enerji tuketiyorlar. "Bu cagin ruhuna uyumlulugu, yol gostericiligi acisindan" herkesin tarihi esit yaratilmamistir. Bizimki asagilik bir tarihtir (yonetimsel baglamda). Oyle de, ne yapalim yani! Oturup aglayacak halimiz yok, dusunmeye, calismaya devam. Elde ne varsa onunla ilerleyeceksin.

Ama kendine yalan soylemeyeceksin.


Haber"turk" Gazetesi

[The Economist'in Kars heykeli konulu yazisindan] Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollere de değinilen makalede, Erdoğan'ın 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve sınırın açılmasını sağlayacak bu protokolleri desteklediği hatırlatıldı. [..] Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da heykelin şehrin tarihi dokusuna uygun olmadığını söylediği hatırlatıldı.

Eksik

Tercumeyi duzgun yapmamissiniz. The Economist yazisinin havasi elestirel. 1) Erdogan'in 2009'da Ermenistan ile imzalanan anlasmadan "geri adim attigi" soyleniyor, buna deginilmemis. 2) Davutoglu'nun sozleri ardindan sehrin Rus, bilmemne dokusunun muhafazasi bir tarafa, Ermeni dokusunun "silindigi" soyleniyor -- 10. yuzyildan kalma bir kilisenin camiye cevirilerek tekrar acildigi, yazinin bitis cumlesi mesela.

Yani cimbizla cekmis almis, b.ktan bir tercume yapmissiniz.


Angela Merkel

Turkiye ordusu Kibris'ta isgalcidir

Dogru

Bizim tarafi savunmak icin bir takim konularda (bazen hakli olarak) Birlesmis Milletler kararlarina atif yapiliyor. Diger taraftan TR'nin Kibris isgali sonrasi Birlesmis Milletlerin gelinen su anki durumu "kanun disi" ilan ettigi goz ardi ediliyor. Tutarli olunacaksa, ya hep BM kararlarina uyulacak, ya da BM trasi kesilecek.

Oyle degil mi? Eger Israil'in Filistin topraklarini isgali BM kararlarina gore elestiriliyorsa, ayni BM'nin kararlarina gore Turkiye'nin isgalci konumu da elestirilebilir.


Bir CNN-Int Ekonomi Yorumcusu

[mealen] Amerika'da en son durum bir tarafta IT, finans, bilgisayar gibi sektorlerdeki rekor bilancolar, urunler, diger yanda ise 6 kusur milyonun 6 ya da daha uzun suredir issiz oldugu bir durumdur.

Iste boyle

Yeni ekonomi tam istim yola devam ediyor, hareket burada, ama diger yanda nufusun onemli bir kismi issiz. Neler oluyor? Toffler ne demis?

Gercekten sifirdan baslamamiz gerekiyor. Issizlikteki problem su; Diyelim bir 2. dalga ekonomisinde 1 milyon issiz var. Bu durumda Keynesyen ya da diger makroekonomik manipulasyonlar ile ekonomiyi canlandirabilirsiniz (stimulate). 1 milyon is yaratirsiniz ve problemi cozersiniz. Fakat, diyelim ki bir 3. dalga ekonomisinde 1 milyon issiziniz var, ve ayni seyi yapiyorsunuz; bunu yaparak 10 milyon is bile yaratabilirsiniz, fakat o isleri yapacak kimseyi bulamazsiniz. Yani artik issizlik problemi bir nicelik (quantity) problemi olmaktan cikmis bir nitelik (quality) problemine donusmustur. Durum, becerileri mevcut ihtiyaca eslestirme (skill matching) problemidir.

Clinton yonetimi bu yuzden tekrar egitim (retraining) programi baslatalim diyor. Ama orada da bir problem var, hayatin hizlanmasini gozardi ediyorlar. Tekrar egitildigin zaman ekonomideki beceri ihtiyaci coktan degismis olabilir. Ayrica, tavsiye edilen plan ileride hangi becerilerin gerekecegini tamamen bilebilecegimizi, yuzde yuz gelecegi gorebildigimiz savina dayaniyor.

Tum bunlar bana yapisal issizlik ile uzun zaman beraber yasayacagimizi soyluyor, ve bu issizlerin icinde egitimli orta siniflarin buyuk bir kismi de yeralacak. Bu kisiler belki birkac ay issizlik yasayarak, sanslari yaver giderse, bu sirada tekrar kendilerini egiterek isgucune donebilecekler.

Bu gercek, issizligin etrafindaki politikayi tamamen degistirecektir. Artik issizler "oradakiler", "otekiler" denebilecek gettolardaki insanlar degildir. O potansiyel issiz grubu artik biziz. Umuyorum ki bu gercek, problemin cozumu icin daha bir aciliyet getirecek ve daha parlak fikirlerin ortaya cikmasini saglayacaktir.

Bence problemin mevcut ekonomistlerin mevcut lisanini, ve su anki mevcut muhasebe sistemini mentalitesini kullanarak bir cozumu yoktur. Bu problemi ikinci dalganin metotlarini kullanarak cozemezsiniz. [..] Cunku artik ekonomide "uretkenligin" tanimi degismistir. Ekonomistlerin mevcut uretkenlik tanimi cagdisidir ve cok, cok dar bir cercevede tanimlanmistir [..]

Demek ki tum ekonomik terminolojiyi yeniden tanimlamak gerekiyor. Kategorilerimizi bastan dusunmemiz gerekiyor. Verimlilik, uretkenlik nedir? Su GNP'yi, GDP'yi unutun. Bize ekonomide entellektuel bir devrim lazim. Fakat hukumetler o Merlin'lere, manipule etme sihirli gucune sahip oldugunu zanneden kisileri dinlemeye devam ediyorlar.


Anonim

Osmanli cok toleransliydi, cok anlayisliydi...

Degildi

Gayri muslimleri ele alirsak, toplumda kesinlikle esit konumda degillerdir; silah tasimalari yasaktir, yeni ibadethane acmalari yasaktir, ve haberleri olmadan birdenbire ibadethaneleri camiye cevirilebilir. Bu bir tur "yavas soykirim" olarak nitelenebilir. Tabii konjenkturel bazi sebeplerle bu yikimin "hizlandigi da" olmustur, mesela Abdulhamit denen pezevengin dogu illerinde yaptiklari (Hamidiye teroru), daha sonra Ittihatcilarin icraatlari. Bu mentalite kesintisiz bir cizgi halinde 3. Roma'nin ruhunda ilerlerler ve bugune ulasir. Serif Mardin'in dedigi gibi gayri-muslimler toplumda bir "imtiyaza" sahiptir; bu imtiyaz esitlikle karistirilmamalidir. Imtiyaz verildigi gibi alinabilir de [1].

Osmanli cagini romantize eden "bir kisim Ermeni" bu konular hakkinda cok iyi dusunmeli. Belki de asil ozledikleri o cagda sahip olduklari bir tur sorumsuzluk, belli isleri baskalarina birakarak kendilerinin sadece ticaret, zanaat gibi ugrastiklari bir "cahil mutluluguydu". Fakat halklarinin cogu gun gelince yonetimde pay sahibi olmamanin, ikinci derece vatandas olmanin dezavantajlarini aci bir sekilde gorduler.

"Salkim gibi Osmanli'nin neresinden sallandiklarini" iste o zaman anladilar.


Anonim

Fatih buyuk bir imparatordu, muthis bir liderdi, dehset bir yoneticiydi.

Fatih oglanciydi

Hatta tum bunlar bir tarafa, begendigi bir oglani kendisine vermeyen kisiyi idam ettirdigi bile vakidir.

12 Eylul ideolojisi olan "80 Model MGK Sentezi" artik siliniyor. Bu sentez Turkcu, Islamci, Osmanlici, Batici bir yapidir, ve vidalari gevsemistir. Bu fikriyati ayakta tutmaya ugrasanlar bosuna ugrasiyorlar.

[1] Turkiye'nin kendisine verdigi kultur kodu MISAFIRPERVERLIK bu tarihsel anlatiyla cakisiyor ve gunumuzun toplumsal sorunlarini cozmekte destek te olabilir, kostek te olabilir (bu analiz neredeyse tum kultur kodlari icin gecerli). Misafirperver olmak tabii ki olmamaktan iyi, ama ayni zamanda bu gorus, birinin ev sahibi baskasinin gecici oldugu bir durumu tarif eder. Kultur kodlari cozum uretmekte ise yaramazlar (kodlar, onlara cok zit olan cozumlerden kacinilip, akli olanlarin "satarken" dikkat edilmesi gereken seylerdir, o kadar).


Arka arkaya gelen sistemik sarsintilarin en sonuncusu Wikileaks olayidir. Suphesiz ki Wikileaks, modernitenin suratinda patlayan bir tokatti. 3. dalganin en acik gostergelerinden biriydi.

Her uretim metodu kendine uygun bir akil gerektirir. Bilgisayar caginin gerektirdigi akil, toplumun cogunun isci, uretimin cogunun endustriyel oldugu zamanki akildan farklidir. Kriz ustune krizle bu durumu daha acik olarak gormeye basliyoruz.

Her cagin akli, onunla beraber "en az enerji gerektiren konumu" da yaninda getirir, ve doga bu "en az enerji" gerektiren konfigurasyonlari bulmakta cok ustadir. Eger bir cagda bilgi aktarmak son derece "az enerji" gerektiriyorsa, bu bilgi aktarim eylemi "olacaktir". Bu degisimin onunde durmak ise, o cagin aptalligi sayilmalidir.

Yapilmasi gereken yeni cagin gerektirdigi duzenler, yapilar, kurumlar hakkinda dusunmektir. Ne olursa olsun eski kurumlari ayakta tutmaya calismak degildir. Teknolojik degisim oyle boyutlara gelmistir (ve gelecektir ki), eskinin ustune "yeni teknoloji boyasi atmak" ta yeterli olmayacaktir [1].

Insanligin gelisimi her zaman teknolojiyle yanyana gitti, hatta suradaki yazidan anliyoruz ki, teknoloji evrimsel surecimizi bile etkilemistir. Su anki mevcut biyolojik yapimiza gelmemizi saglamistir.

Bu konular hakkinda dusunmek gerekiyor.

Mutlu yeni yillar.

[1] Mesela egitimde okul, sinif sistemine hic dokunmadan siniflara dijital tahta koymak bunlardan biri.


"Insanlar yaptiklari is neyse odur (you are how you work)" gibi bir soz soylenebilir; Hakikaten insanlar yaptiklari islere benzemeye baslarlar. Koylu bencildir ve yobazdir, sebebi kucuk yerlerde yasamasi ve cogu isini kendi basina yapmasi ile alakali olmalidir. Doganin lutfu, ve hiddetinden direk etkilenir, "basinin caresine bakmalidir". Buyuk ailelerde kucuk topluluklarda yasayacaktir. Hayati buna gore sekillenecektir.

Modern insan "buyuk organizasyonun kucuk islerinde" calisir. Buyuk kararlar onun seviyesinin cok uzerindedir, yapmasi gereken ufak bir parca uzerinde calismak ve genel anlamda "ait olmayi" ogrenmektir. Makinenin bir disli olma becerisini edinecektir. Urettiginin sadece ufak bir kismini gordugunden isinden tatmin olamaz. Isteyken, isden sonra da ait olmaya devam eder, o sekilde hayatta kalmaya alismistir. Parcalanmis benligini bir suru kurum, dernek, vs. arasinda habire bolusturmeye devam eder. Mekanik saatinin her tiklamasi, onu lineer zamanda olum denen "sona" biraz daha yaklastirir. Yapacak bir seyi yoktur.

Bu anlatilarda goruldugu uzere, insanligin cogunlugu uretim sekli uzerinden guc dinamigine dahil olur. Birbiriyle hizla bilgi alisverisi yapamayan insanlarin buyuk cografyalar uzerinden acilen organize olmasi imkansizdir. Fakat, gun gelir Ispanya'da basit SMS teknolojisi ile bir fikriyatta birlesen insanlar (hukumet bize yalan soyledi) koca bir secimin sonucunu degistirebilirler.

Gonul, aci, vs. gibi kavramlarla ugrasmak ikinci derece demagoglarin isidir. Bugune gelecege etkisi olan kavramlar teknolojik altyapi, beceri seviyesi ve uretim seklidir. Insanlarin birbirine verdigi degerin artip azalmasi da zaten aklin geldigi seviyeyle alakalidir. Daha cok inovasyon gerekiyor, daha cok dusunce gerekiyor, ve her insanin bu baglamda bir potansiyeli var. Al sana insan haklari. Bu hassasiyet en ilkel caglarda bile mevcut olabilir, ama kendini bir guc olarak hissettirmesi mevcut bilgi ve uretim altyapisi uzerinden mumkun olabilir.

[1] Tartismalarda kullanilan argumanlarin "gercekten onemli olan" ogeleri kullanmasi, kendinizi karsi tarafa dinletebilmeniz icin de onemli. Habire gonul, aci, vs. gibi kavramlarla zirlayip duruyorsaniz, karsi taraf ta dinleyip ve soyle dusunecektir "ben de bu tur hissiyatlara sahibim, ama..". Entellektuel hicbir anlami olmayan kavramlari surekli kullanmanin zarari buradadir.


Ilk Wikileaks Devrimi?

Foreign Policy yazisindan

Tunuslular gectigimiz haftalarda protesto icin sokaklara ciktiklarinda bu eylemleri icin zaten ellerinde yeterince sebep vardi: yiyecek fiyatlari artiyordu, yolsuzluk almis yurumustu, ve derin bir issizlik problemi mevcuttu. Fakat bunlara ek olarak Tunus, Wikileaks'in bardagi tasiran son damla olarak gorev yaptigi bir yer olarak gorulebilir. Bu protestolar, Wikileaks'in kendisine erisim dahil olmak uzere, ulkedeki fikir ozgurlugu yokluguna karsi sert bir protestoydu.

Wikileaks'teki ABD sizintilarindan ortaya cikan Tunus portresi tabii ki pek ic acici degildi. Ulkeyi yoneten aile, sizintilarda bir mafya tanimlamasi olan "Aile" kelimesiyle isimlendiriliyordu, ve bu mafya bozuntularinin ellerini ekonominin her tarafina soktuklari soyleniyordu. Bir 2009 sizintisi durumu "Baskan Ben Ali iyice yaslanmis, rejimi felc halde, ve kendisinden sonra kimin basa gececegi belli degil" sozleriyle tarif etmisti. Sizinti Ben Ali'nin kleptokrasi olarak nitelenebilecek yonetiminin yardim edilemez halini soyle detaylandirilmisti: "Ortada dolasan yolsuzluk laflari, yukselen enflasyon, ve asagi indirilemeyen issizlik, Tunus hukumetine karsi rahatsizligi tetikledi ve buyuk bir ihtimalle guneybati Tunus'taki gecende olan protestolarin bas sebebiydi. Devletin en tepesindekilerin bizzat yolsuzluga en cok bulasanlar olmasi, ve bu kisilerin bir sure daha yonetimde kalacak gozukmeleri sebebiyle, sistemde su an hicbir kontrol mekanizmasi yok".

Ustte anlatilanlarin hicbiri aslinda Tunuslular icin bir surpriz degildi. Fakat sizintilardaki bazi detaylar bardagi tasiran son damla etkisi yapmis olabilir, mesela baskanin esinin bir okulun yapimindan devasa bir kazanc elde ettigi bilgisi bunlardan biri. Ve, hukumetin beklentisinin tersine, Wikileaks'e erisimin engellenmesi, isleri duzeltmek yerine daha da kotulestirdi [..].

PayPal ve Amazon'un aci cekerek ogrendigi gibi Wikileaks destekcileri Internet'e erisimlerinin yasaklanmasina iyi gozle bakmiyorlar. Korsan network Anonymous hemen OpTunus adinda bir operasyon baslatti ve bir uyelerinin Financial Times'a aktardigi uzere bu operasyonu "Tunus hukumeti gidisatini degistirine kadar" surdurecegini soyledi.

Yakin zamandaki Moldova ve Iran "Twitter Devrimleri"'nde oldugu gibi, Julian Assange sizintilari almadan cok cok oncesinde Tunus'taki gidisat iyi yonde degildi. Wikileaks sadece bir katalist oldu, hem bir ittiren kuvvet, hem de politik elestirinin araci olarak gorev yapti. Bir pozitif ifsaatci (whistle blower) sitesinden daha iyisi beklenemez herhalde.


Sonraki Hedef Kaddafi Olabilir mi?

The Daily Beast yazisi

Misir kaos halinde ve yeni bir Wikileaks sizintisi Libya'yi da karistirabilir. En son yayinlanan mesajlardan biri gecen Subat ayinda buyukelci Gene A. Cretz tarafindan Washington'a gonderilmis, ve mesajda Kaddafi'nin en sapkin iki oglunun "bir Libya televizyon dizisine yetecek kadar pislik urettikleri" soylenmekte. Bu pisliklerden bazilari Kaddafi'nin ogullarindan birinin St. Barts'ta bir seri alkollu partiler organize etmesi, bu 2010 yeni yil partilerinin birinde Beyonce adli sarkiciya tek bir performans icin 1 milyon dolar verilmis. Raporlara gore Kaddafi'nin diger ogullarindan biri Londra'da bir otelde karisini dovuyor, ve bayan raporlara gore kirik bir burunla hastaneye kaldiriliyor.


Tepe Sonrası Iniş (Peak Oil)

Petrol üretiminin tepe sonrası ınış yapması konusunda güzel bir video. Bu arada Peak Oil, yeni petrol kuyuları bulunmayacak demek değildir. Tükenen kaynakların yerine geçecek kadar yeni petrol bulunamayacak demektir. Zaten bir süre sonra kolay erişilen kuyular biter, ve yeni kuyulara inmek gitgide zorlaşır, üretime bir darbe de buradan iner (BP'nin yarattığı felaketi hatırlatırım).

Eski sistem kendi kendini tüketirken, tasfiye ederken enerji kaynaklarında da değişim kaçınılmaz. Öncelikle arabalarda elektrik, pil temelli teknolojiye hemen geçmek gerekiyor.

Pil / şarj temelli arabalarla ve bunun altyapısıyla, pil teknolojisi inovasyonu ayrı şekilde ilerler. Her yeni gelen pil çeşidi, altyapıya entegre olur, katedilen mesafede daha ilerleme sağlar. Hava kirliliğinden kurtulmakta da faydalı, şehirlerdeki rezalet havanın birkaç sebebinden biri araba egsozlarından çıkan iğrenç gazlar. Küresel ısınma problemi zaten direk insanların kullanım, tüketim alışkanlıkları ile bağlantılı. Enerji konusundaki her yeşilci çözüm küresel ısınmanın etkilerinden kurtulmak için yararlı.

Not: Peak Oil hesabını ilk kez Hubbard adlı bir bilimci Amerika üretimi için yapti. Matematiksel modeli 70'li yıllardaki tepe noktasını doğru olarak tahmin etti. Aynı tahmini dünya üretimi için kullanarak 2001 senesini buldu, aynı modeli biz de kullandık, 2004 bulduk (artı, eksi 10 sene).

https://youtu.be/UUmwy0VTnqM


Uretkenlik ve Solow

Nobel odullu ekonomist Robert Solow 1987 yilinda soyle der: "Bilgisayar caginin izlerini her yerde goruyorsunuz, sadece [ekonomistlerin] uretkenlik istatistiklerinde goremiyorsunuz".


The Wire

Eski sistemin yasadigi derin cokuntuyu en iyi belgeleyen dizilerden biri: The Wire. Baltimore (Maryland) etrafinda cekilen dizide resmedilen ana problem uyusturucu ve onu kullanan, satan kisilerin yarattigi ortamdir, daha genis acida temelinde suc / ceza olan bir problemin burokratik "kutucuklar" sistemiyle cozulememesidir. The Wire cuvallayan tum kurumlari, yapilari teker teker inceler: basin, polis, okullar, sehir, siyaset / eyalet yonetimi. Aci olan sistemin yapisiyla beraber, tesvik, yonlendirme (incentive) yapisinin batmis olmasidir. Polis "rakam oyunu" oynamaktadir, suc rakamlarinin "asagi inmesi" icin ugrasmaktadir, ama daha genis problemi gorememektedir, ayrica rakamlar yapay olarak, bilerek degistirilmektedir. Basin hakkindaki sezon "iyi hikaye yayinlamak" icin yalan haber yazan kisiyi isler. Egitim kisminda islenmek, "ogretilmek" uzere bir yerlere tikilmis (ve egitime en cok ihtiyaci olan) cocuklarin nasil aslinda ogrenemedigini goruruz. Ve, arada sirada acilan sonra kapatilan makine sistemiyle calisan demokrasinin de ne yazik ki cozum uretmekten aciz oldugunu anlariz.

Dizi bes sezon sonunda finale geldiginde, her ana karakterin yerine yenisi gelmistir, ve / yani sonuc olarak hicbir sey degismemistir. Yeni karakterler, "sistem disi", "aykiri", "asi" olanlari dahil olmak uzere, toplumsal, sistemik tikanikligin kanitidirlar. Kultur ile sistemin iliskisi bu rolleri yaratmakta, sonra onlari bir sekilde doldurmaktadir. Islerini "iyi" yapanlar bile yapisal problemler yuzunden geriye itilmektedir.

Ana mesaj modernist yapinin kokusmuslugu, cozum uretemeyen halidir.

Tavsiye ediyoruz.