thirdwave

Github Mirror

Hafta 24

Barack Obama

[Yoneticiler] azinliklarin haklarina saygi gostermelidir. [..] Tek basina secimler demokrasi icin yeterli degildir.

Dogru

Burada soyleyip duruyoruz. Liberal demokrasi kavrami burada devreye giriyor zaten. Azinlik, birey haklarina saygi + secimler.

Demokrat ama ozgurlukcu olmayan dangalaklara duyurulur.


Dick Cheney

[mealen] Barack Obama ile ayri siyasi felsefelere sahibiz. Ben Cumhuriyetciyim, o liberal demokrat.

Sen de liberal demokratsin farkinda degilsin

Mevcut kanunlar altinda yonetime secildiysen, bundan sikayet etmediysen sen de liberal demokratsin, kelaj beyfendi. Seni takip edenlerin en fanatik olanlari "federal hukumet bana dokunmasin" felan demiyorlar mi? "Silah edinme hakkimdan vazgecmem" demiyorlar mi? Patronun Bush I, II NAFTA'yi babalar gibi desteklemedi mi? Serbest ticaretci degil misin? Sen de liberalsin. Ve demokratik sistem icinde oynamayi kabul ettiysen ayni zamanda demokratsin.

Problem aslinda surada: ABD liberalizm kelimesini kendi kultur kodlari cercevesinde ve secim kampanyalari icin carpitti ve su anda bu kelimeyi saglikli bir sekilde kullanmak mumkun olmuyor. ABD kelimeyi oyle bozdu ki buradaki anlaminda liberalizmden bahsetmek icin orada "klasik liberalizm" demek zorunda kaliyoruz. Avrupa ve biz bu kelimeyi hala dogru kullaniyoruz (Avrupa'nin duzgun yaptigi nadir islerden biri). Bundan daha once bahsettik.

Tabii, her zaman oldugu gibi, burada okuz Fransizlar mustesna; onlar degisik bir familya oluyorlar. Bunlar neoliberalizm diye bir kelime hakkinda bir nefret havasi olusturdular, ama bunun da onlarin kultur kodlariyla bir alakasi var. Bundan da daha once bahsettik.


Star

Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanan, Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bölümü öğretim üyeleri Prof. Füsun Üstünel ve Doç. Dr. Birol Caymaz’ın hazırladıkları ‘Seçkinler ve Sosyal Mesafe’ konulu araştırmada, ‘prestijli’ orta ve yüksek öğretim kurumlarından mezun, orta üst sınıf mensubu, iyi mesleki pozisyonlara sahip, kendini Cumhuriyetçi, laik değerlerin taşıyıcı olarak gören kesimlerin Türkiye’nin temel meseleleri üzerinden Lozan azınlıkları, Kürtler ve muhafazakarlara yönelik algı ve temsillerini ve bu bağlamda ötekileştirme söylemi ele alındı. [..] Araştırmaya katılanların çoğunun başörtüsü meselesine ‘biz’ ve ‘onlar’ çerçevesinden baktığı ifade edilerek, en ılımlı söylemde bile ‘ötekine’ tehdit algısının olduğu vurgusu yapıldı. Ayrıca görüşülen kişilerin neredeyse tamamının, eşi başörtülü olan bir kişinin Cumhurbaşkanlığına tepkili olduklarına yer verildi.

Dogru

Arastirma dogru noktalara parmak basmis. Turkiye'deki rahatsizligin yegane kaynagi kendini elit zanneden bu kisilerdir.. 12 Eylul, 28 Subat gibi oluslar hep onlara yonelik kurulmus "piyeslerdir" ve bu kisilerin uzerinden belli araliklarla, cesitli sekillerde ulkede "kontrol" ve "para" gasp edilmeye calisilmistir [1].

Kultur kodlarina inersek, bu kisiler kendini "sarayli" olarak gorur, digerleri "koyludur". O kisilerin bayanlarinin taktigi basortusu de zaten koylulugun simgesidir (her ne kadar bu konu hakkinda bir takim kelime cambazligi yapmaya ugrassalar da akillarindan bu gecer) ve bu sebeple o diger kisiler "sarayda" yani "onlarin oldugu yerde" istenmez.

TR'de asagi yukari sarayi temsil eden yegane yer olan Cumhurbaskanligi'nda tabii ki hic istenmez!

Ayrica koylu simgeleri onlari, kendini elit zannedenleri "daha buyuk saray" "sarayin sarayi" olan Bati onunde rezil etmektedir [2].

Kafa boyle calisir.

Fakat kimse bu insanlara modernitenin bittigini, bireysel tercihlerin yeni ekonomiyle beraber tekrar geri geldigini soylememistir. Bir tek bunlar degil; Avrupa'daki salaklarin da haberi yok. Bunlar orayi takip eder. Farkinda degiller ki gordukleri bu kisiler modernite asamasindan gecmeden beyaz yakali ekonomiye atlamislar ve bu baglamda aliskanliklarini, inanclarini degistirme luzumunu hissetmemislerdir. Niye hissetsinler ki? Artik boyle bir gereklilik yoktur. 1-2-3 yerine 1-3 gecisi yapilmistir. Modern Kemalistler ise illa kendilerinin gectigi yoldan gecilmesini istemektedirler; ve mal kultur kodlari bu anlayamadiklari durumu sert bir fay hatti uzerinden ortaya koymalarini zorlamaktadir.

Bu noktada bir Martin Luther King'e ihtiyacimiz var. "Cocuklarimin deri rengine [bizim icin giyimine] gore degil, karakterinin ozune bakilarak deger verildigi bir ukede yasayacagi gunleri hayal ediyorum" demisti.

Bu mesaj tekrarlanmalidir.

[1] Aslinda onemli bir suclu da gasp amacli basa gelmeye calisan kisilerin medyadaki kopeklerinin kulturel fay hattini daha da derinlestirmis olmasidir. Bu aslinda geri beslemeli bir dongu (feedback loop) gibidir, kendi devinimi yine kendisini buyuten bir garip dinamiktir. Kemalist kultur kodu uzerinden "farkliyi" gorur, medya kopekleri bunu besler, farklilik buyur, medyadaki kopekler daha fazla farklilik ortaya cikartabilir. Boyle devam eder.. Bu garabet 28 Subat'ta zirveye varmistir.

[2] Sarayi temsil eden seyler, eski saray ile ozdeslestirilen ne ise o'dur; Egitim beceri sahibi olmak icin degil, "rutbe" sahibi olmak icin edinilen bir seydir, zaten eskiden de "egitilince" saraya girilmektedir. Cinsellik, escinsellik, alem konulari hep sarayla ozdeslestirilen ve bu "sarayli olma" konusu ile yakindan alakalidir [3]. Fransa'nin hayata atadigi kultur kodu ZEVK ALMA Kemalist'lerin bu ulke ile yakin alakalari uzerinden ithal edilmis ve saraylilik kistaslarina monte edilmis bir ektir. Acikcasi bu neresinden baksaniz piclesmis, b.ktan bir sentezdir. Goruyorsunuz, azicik desince kagittan ev gibi yikiliyor.

[3] Bu baglamda en sevilmeyen, korkulan kisiler cinsellik, escinsellikle alakasi olan ama "onlarin tarafindan olmayan" kisilerdir; Mesela Cemil Ipekci ve Emre Akoz. Biri escinsel digeri "pornocu". Bunlari hic sevmiyorlar.


Aykırı

Bir yazida Cin endustriyellesip modernlesiyor dediniz, onun silahlarini guzelce kullaniyor dediniz.. Onlar bunu yapabiliyorsa biz niye yapamiyoruz? Madem hala yapilabiliyor..

Tum Cin yazilarimiz okudunuz mu?

[Aykırı adli karakter yeni eklendi, bu adam arada sirada "aykiri" sorular soracak].

Cunku bu yazilarin birinde, Cin'de "sadece devlet rakamlarina gore" yilda 80,000 sonu kanli biten isyan ve gosteri oldugunu soylemistik. Eh, tamam ice kapanalim, sadece dis ihracata donuk mavi yakali isgucune dayali gecikmis bir toptan endustriyellesme gerceklestirelim, yukaridan-asagi, standart, tek-tip toplum olalim. Kimlikleri yokedelim. Hizmet sektorunu sallamayalim, iletisim, yazilim sektorlerine burun kiviralim. Demokrasi olmasin.

Ama iste onu yaparsan, yilda 80,000 kanli gosteriyi de (daha dogrusu bizim nufusa gore ayarlanmis olan rakami) goze alacaksin demektir.

Cunku yeni teknoloji temelli sosyal degisim illa bir sekilde ulkeye sizacaktir ve bu rahatsizliklar buyuyup daha fazla siddet, rahatsizlik yaratacaktir.

Kuzey Kore gibi herseyi kapatirsan, bu isi "hakkiyla" yapabilirsin, adamlarin koca koca antenleri var, disaridan sinyalleri engellemek icin, halka surekli yalan soyluyorlar (zavalli insanlar BMW arabalarinin Kuzey Kore mali oldugunu zannediyorlar), ve bu "piyes" simdilik bir sekilde devam ediyor.

Turkiye bunu yapamaz. Efektif olarak mumkun degildir. Bu cografyada, bu konjenkturde. Namumkun. Nicht moglich arschloch.. Not possible.

O zaman olmayacak duaya amin demeyeceksiniz. Turkiye'nin gidis yonu daha fazla otokrasi, daha fazla tek-tiplesme olamaz. Optimalitenin gosterdigi yon bellidir. O yol takip edilmese de takip etmemenin de bir derecesi var.. KK olacak halimiz yok.


Anonim

Dunyanin hic bir yerinde [..]

Nereden biliyorsun?

Dunyanin her yerine gittin mi? Yoksa tum dunya ulkeleri hakkinda ardi ardina kitaplari mi devirdin?

Aslinda ustteki kelimenin TR'de sikca gevelenmesinin sebebi ana kulturel fay hatti olan "sarayli/koylu" hattidir.

Turkiye halki kendi icinde surekli bu ayrimi gozettigi gibi (kim o tarafta, kim bu tarafta, ben neredeyim?) Bati ve disarisi soz konusu oldugunda disarisi cogunlukla "sarayli", Turkiye'nin tamami "koylu" olmaktadir. O zaman "dunyanin hicbir yerinde" diye baslayan kelimeler aslinda "koylulere" "bu is sarayda soyle soyle yapiliyor" havasinda, kulturel fay hatti uzerinden (guya) atilmis bir tokattir.

Nihai analizde aslinda bir kolayciliktir (ve bilgisizligin bir bilincaltisal disavurumudur).

Bizim sahsen takip etmeyi sectigimiz yontem, asagidan yukari baslayarak, en temel insani durtuleri, o durtulerin uzerinden sekil buldugu en temel ekonomik gucleri baz alip, bunlari "toplayip" sonucun bize soylediklerine bakmaktir. Dis ulkelerden gerektiginde, hem iyi hem kotu baglamda ornekler veriyoruz, fakat tum bunlar aslinda "dunyanin her yerinin" nasil bir degisim altinda oldugunu da gosteriyor.

Saray yoktur. "Iyi" olan, optimal olandir. Optimalite buyuyen, saglikli, mutlu bir nufus demektir. Kistas budur. Bu amaca nasil ulasilacak? Savunulacak olani savunmak icin buradan hareket etmek gerekiyor.

Bu baglamda, mesela, daha fazla bireysel ozgurlugu savunmak icin "dunyanin hic bir yerinde" diye baslayan bir cumleye ihtiyaciniz yoktur. Yeni ekonomik gereklilikler, bilgi bazli uretim bireyin daha fazla ozgur olmasini GEREKTIRMEKTEDIR. Asagidan yukari. Yukaridan asagi degil. Bu ozgur bireylerin toplaminin bir sekilde kendi kendini yonetmesi GEREKMEKTEDIR. Yine asagidan yukari.

Not: Bu bir lineer, deterministik beyan gibi alinmasin. Halklar optimal olani bulamayabilirler, bulsalar bile takip etmeyebilirler... ve aci cekerler. Bu da mumkundur.


Hadi Uluengin

Cocukcagiz, cocukcagiz diyorum ama aslinda kazik gibi adam, beni fark edince haniyse hazirola gecti. Ceket dugmelerini ilikledi ve elindeki cigarayi avucunun icinde sakladi.

Ayni hat

Yoruma gerek yok.


Wired

Geri geldiler; Dogal olarak. Bu zaten Terminator'larin yaptigi is degil mi? Geri gelmek? [..] Onlarin bir acidan "eski toprak" oldugunu iddia edebiliriz. Son zamanlarda ekranlarda gordugumuz su yeni robotlari insandan ayridetmek zor oluyordu. Battlestar Galactica'daki Saylonlar, ya da Matrix'teki Sentient programlari gibi... Fakat Terminator robotlari daha cok 50'li yillarin robotlari sanki, monoton ses tonuyla konusan [..] sendika yapimi, emekci sinifi olum makinalari onlar. Zaman kartlarina damgayi vuruyorlar, ve yapilmasi gerekeni yapiyorlar.

Analiz hos, ama eksik/yanlis

Bir kere Battlestar Galactica felaket bir bilim kurgu dizisiydi, ve bilim kurgu seyircisi bu dizideki "insandan fazla insana benzeyen, asiri duygusal, cogunlukla manyak, garip" robotik kurguyu begenmedi. Galactica her gecen sezon izleyici kaybetti ve umarim ki bu seriyi "geri getiren" Ron Moore'un artik bu sektorde is bulmasi iyice zorlasmistir.

Imdi; Insanlarin Terminator'u sevmesinin sebebinin su olmasi daha muhtemel. Ozellikle TII'den baslayarak Arnold'un oynadigi bu robot artik bir "kisisel bilgisayar" havasinda. Bir acidan T, tekil kisilerin iPod, iPhone, PSIII bilgisayarlarini andiriyor. Bu makina bazen bir arkadas, bazen sahibine gore "kisisellesebilen" bir yazilim. Hatirlayalim; TII'de John Connor makinaya Ispanyolca laflar ogretir [1], ona "herkesi oldurmemesini" emreder (ABD sakinma/ozgurluk kulturel fay hattina uygun olarak tabii); yani makina gittikce Connor'a gore "kisisellesmis" hale gelir.

Icinde oldugumuz cagin uretimi, urunleri de zaten boyledir. Sanayi urunlerinde bile artik cok cesitli, hetrojen urunler goruyoruz ve montaj bantlarinin omru gittikce kisaliyor. Henry Ford'un "siyah olmak sartiyla arabanizi istedigini renkte alabilirsiniz" sozu geride kaliyor.

Bu baglamda Terminator kurgusu, isin asiri dramatik tarafini bir tarafa birakirsak, aslinda teknolojik olarak gitmek isteyebilecegimiz (kisisellesmis Arnold bilgisayari baglaminda) bir gelecegi kurguluyor.

Peki o zaman Skynet nedir?

Skynet bariz bir sekilde modern eski olusu temsil ediyor. Dusman olan, kapisilan bu sey "makinadir". Seri sekilde islerler, uretirler, oldururler. Kitlesel, toptan is yaparlar. Skynet'in arka planinda yapay zeka olup olmamasi onemli degildir cunku onlar artik insanliktan kopmustur. Uretimleri insan odakli "kisisel" degildir. Sadece kendi mekanize gercekliklerini devam ettirme amacli olarak uretirler ve yokederler.

Terminator filmleri bu "savasi" resmettikleri, gercek kapismanin bam telini yakalayabildikleri icin bu kadar zamandir seyirci toplayabilmistir.

[1] Bu ufak ayrinti yillar sonra aktor Arnold Schwarzenneger'in California valiligine aday oldugu zaman Ispanyol asilli oyverenlerden muthis bir destek almasini saglayacakti. Oyle ki Arnold bu yarista karsisinda gercekten Ispanyol asilli birini gecmeyi basaracakti.

[2] Muhakkak her begenilen uzun soluklu serilerde oldugu gibi T serisinde de bazi alt/yan sorular sorulmakta... Mesela "biz insanlik olarak hayatta olmayi hakediyor muyuz?" gibi. Sonucta belki de makinalar insanligin evrildigi bir sonraki "seyi" temsil ediyor, niye onlar degil de biz? Yillar yili insanlik ta dogayi kirletmis, istismar etmis, bu yeni olusun ondan farki nedir? Gibi.. Tum bu sorular ek katmanlar olarak filmleri renklendiriyor. Matrix filmlerinde ayni sekilde.. Uyanmak mi iyidir yoksa uyanmamak mi? Mutlu bir sekilde biftegini yiyorsun.. niye uyanacaksin ki? :) Cahillik mutluluktur :) (aslinda degildir)


Ahmet Davutoglu

[mealen] Turkiye'nin Ortadogu ile iliskisi bir nevi ic politika gibi gorulmelidir

Katiliyorum

Evet; siyasetciler bu bolge ile ilgili konusurken sanki oranin halklarindan da oy alacakmis gibi konusmali, siyaset uretmeli. Bir kere bugunku dandik sinirlar zaten tarihte hicbir ornegi bulunmayan acaip sinirlardir. Propaganda filminde harika bir sekilde resmedildigi gibi, garip bir sekilde (aslinda petrol kaynaklarinin Bati devleti tarafindan gaspini azamilestirecek sekilde) cizilmis sinirlarin iki yanindaki insanlarin sanki hicbir sey olmamis gibi hayatina devam ettirmesi beklenmistir. Soguk Savas suresince bu garabet duzen agir aksak sekilde devam etmis olsa da, artik hizli bilgi iletisimi, onu takip eden insan ve para hareketleri, serbest ticaret bu sinirlari yavas yavas silmeye baslamistir. Bu bir guc kaymasidir ve nihai analizde iyi bir gelismedir.

Ayrica; madem bu bolgenin kaderi bu kadar birbirine yakin, neden resmi politikasi da birbirine resmi sekilde entegre olmasin? Irak Parlamentosunda bir Turkiyeli olamaz mi? Veya TBMM'de bir Irakli? Tabii, oraya gelmeden tum Turkiyelileri (mesela Kurtleri) kendi meclisimizde hazmedebilen bir anlayisin gelismesi gerekir; umariz bu da yavas yavas yerlesmeye baslar. Guc yansitmak istiyorsak once kendi evimizin duzende olmasi gerekiyor.


BBC

Iran'da sokaktaki insanlar bir satranc oyununda tas olarak kullaniliyorlar.

Hoppala

Bunu oyle bir havada soylediniz ki sanki "herseyden habersiz gudulen suruler" anlami cikti. Evet sokaktaki hareketlerin mollalarin kendi iclerindeki bolunmelerle bir paralellik arz ettigi dogrudur. Fakat ayni sekilde o mollalar-ici bolunmenin de bu "sokaktaki kanaatten" gaz aldigi soylenebilir. Burada birbirini besleyen iki dinamik var; ama bizim teoriye gore tabii ki, baslangic alttan yukari dogru olan - insanlarin daha fazla ozgurluk ve demokrasi ihtiyaci. Bu "ham kuvvet" iktidar odaklarina bir sekilde yansimistir. Onu "temsil etmeye" "talip" olan birileri muhakkak cikar.

Secimlere hile karisti mi? Bati medyasi karistigina dair iddiasini daha kesinlestirmeye basladi. Economist, BBC, CNN'de bu tur yayinlar oldu. Kesinlikle mumkundur. O zaman mumkun degil diyemeyiz. Yapilmissa yapilmisstir [Demirel aksaniyla].

Ne yalan soyleyelim; hile karismamis olmasinda kullandigimiz bazi ek kistaslar Iran'in bolgede ve dunyada demokrat gozukme ihtiyaci, "iyi yonetilen devlet" havasi yaymak istemesi gibi unsurlardi. Bu kadar aptal olamazlar gibi bir yan arguman aklimizdan gecti.. Fakat Aznar'in Ispanya'da kendi halkina yalan soylemesi orneginde, ya da Turkiye'de son derece makul bir Cumhurbaskanligi secimi icin gerzekce engeller yaratilip sebebi kapatmak icin yalan soylenmesi durumunda goruldugu uzere, kadim bir ulkenin yonetici kademesinin de okuzluge son derece acik olabilecegini goruyoruz. Iran'da bu olmus olabilir. Hem Ispanya'da hem Turkiye'de halkin cildirdigini hatirlarsak, Iran'da olanlar bu kadar acaip gelmeyecektir.

Fakat secime hile karismamis olsa bile, gostericiler yerden goge kadar haklidir. Iran'a daha fazla demokrasi, daha fazla ozgurluk gereklidir. Ulkesine Internet, Facebook, Twitter girmis yerin gidecegi yer de zaten orasidir. Eh bu gidis once olur, bu gidis sonra olur. Ama illa ki olur. Insanlarin mecbur olmadikca degismeme yonunde bir meyili vardir, bu yuzden zor olan seyler hep ertelenir ve bu "seyler" de toplana toplana birden ayni anda patlarlar, o sebeple tarihin ufak ufak adimlarla degil, buyuk ziplamalarla gerceklestigi soylenir. Entellektuellerin yapmasi gereken iste bu ziplamalari gormeye, hissetmeye ugrasmaktir. Mevcut duzenin niye boyle oldugu, bu aciklamanin sadece alt basliklarindan biri olabilir, ana hikaye olamaz. Buraya dikkat.


Emre Akoz

'Irk' açısından bu toplumda 'Türk' azınlıktadır. Bir araştırma yüzde 12 gibi bir sonuç çıkarmıştı. O halde ırka dayalı bir millet anlayışı yanlıştır. [..] Bence bizim için o kadar önemli değil. Çünkü sadece çarşıda dolaşmak bile 'Tipik Türk' diye birisinin olmadığını gösteriyor.

Dogru

Bu arastirmalardan hangisini takip edersek edelim, etnik Turklugun Turkiye'de cogunluk olmadigi acikca ortadadir. Turkler bu topraklara geldiler, karistilar, ve su anki koca sentezin bir parcasini olusturdular. Dil, ayni sekilde, etrafindan etkilendi, Farstan, Araptan bir suru kelimeler alindi, verildi.

"Orta Asya'daki atalarimiz" sozu bu sebeple yanlistir. Atalarimizdan bazilari, bir kismi demek daha dogrudur.

Bunlar bir yana, isteyen kendisini ne hissediyorsa oyleyim diyebilmekte serbest olmalidir. Kendini Turk hisseden Kurt "Turkum" diyebilmelidir, tam tersi de gecerli olabilmelidir.

Ek olarak isminde "Turk" gecen her kurum bu kelimeyi "Turkiye" olarak degistirmelidir. Turkiye Silahli Kuvvetleri, Turkiye Dil Tarih Kurumu gibi.

"Turkiye Turklerindir" gibi basliklar hakkinda ise gereken derhal yapilmalidir. Bu soylem bolucu bir soylemdir. Apacik sekilde teror tesvik edilmektedir.


Clay Shirky'nin blogundan

Arkadaşım Nick Lemann Columbia Habercilik bölümünden mezun olanlara çok güzel bir konuşma yaptı [..]. Şunları söyledi: "Benim neslimin görüşü bir habercilik şirketine sahip olan bir kişinin bir "kamu hizmeti" yaptığı yönündeydi. [..]. Elde edilen kar, bu şekilde kaliteli bir haberciliğin finansına izin veriyordu. [..] Fakat artık kaliteli haberciliğin yapılacağileceği türden bir kazancımız yok. Bu değişim, acilen haber üretimi için yeni bir "iş modeli" arayışını ortaya çıkardı. "


Biat, Itaat

Putin bir fabrikatoru fircalamis, herkesin onunde imzalamak istemedigi bir belgeyi imzalatmis. Fabrikayi ziyaret edip "kizmis". Iste bu tam populizmdir. Bizde populizm genelde "subvansiyon" konusu ortada var ise gundeme cikar fakat populizmin daha genis bir tanimi var. Obama aylarca once benzer sekilde sirketlere "kizdiginda" bu populizm hissiyati ABD'de takir tukur guzelce analiz edildi. Populist, yani "halkci" kendini halkin tum ihtiyaclarina kendi basina karar verebilecek sekilde gorur, bu acidan bir tur kolektivist sayilabilir. Cozumleri mikro bireylerin toplami olan dinamige birakmaz, kendi halleder. ABD'deki tartismada isin evrimsel tarafina bile girdiler; efendim populist "genler" halki "kendisi gibi" gozetenlerdir ve bu alisveriste halk populiste ihtimam gosterir, ona bakar ve bu genler bu sayede bir sonraki nesle intikal eder. "Sinir" gosterisi ise herkese takip edilmesi gerekeni bildirmek icin bir mesajlasma aracidir.Demokrasilerde secilmis her politikacinin populizme biraz meyilinin olmasi normaldir, ne de olsa "halka", "cok olana" hitap ederek oraya gelmislerdir. Bu bir ikilem; her yigidin kendi yogurt yiyisi olacaktir. Obama'nin yaklasimi pek begenilmedi, o da bu yontemi takip etmeyi birakti.


Economist: "Eski aliskanlar zor degisir. Turkiye bu atasozunu surekli herseye burnunu sokan ordusundan daha cok dogrulamaya calisiyor sanki. [..] Pek cok kisi son olaylarin Basbug'un demokratik durusunu ortaya koymasi ve ordu icindeki 'isyanci' ogeleri nihai sekilde temizlemesi icin bir sans olarak goruyor, ama su ana kadar ortaya cikan resim pek ic acici degil. Albay Cicek son olaylar sirasinda gorevinden alinmadi ve ordu olaylarin basinda islenmesi konusunda kanuniligi bile tartisilabilecek bir yasak koydu"


Wikinomics sitesinde guzel bir yazi. Yazar Mike Dover'a gore yeni nesil "eskilerin klasikleri" Catcher in the Rye, Moby Dick gibi eserleri sIkIcI buluyorlar. Bu eserlerdeki ana karakterler, kahramanlar ile kendilerini ozdeslestirmiyorlar, onlarin yaptiklarini sacma olarak niteliyorlar. Dogal olarak bu eserlerden "ders" te cikartmiyorlar.

Makalenin alt kisminda Godfather (Baba), Spinal Tap gibi filmler icin yazilmis (herhalde Amazon gibi bu urunleri satan bir siteden) alinmis yorumlar daha da ilginc. Biz de sahsen benzer yorumlari Citizen Kane, One Flew Over Cuckoo's Nest gibi herkesin "illa ki" "muthis, cigir acan film" olarak betimlemesi "gereken" filmler icin de yapabilirdik (Not: Katiliyoruz: Godfather filmlerinde en guzeli ucuncusudur).

Ozet olarak yeni nesil kenarda kosede kalmis, tecrit olmus, "degeri bilinmemis", toplumu degistirmeye ugrasan anti-kahramanlar ile ilgilenmiyor. Onlar bir sekilde icinde olduklari toplumda one cikmaya ugrasiyorlar. Normal olarak one cikabilecekleri alanlar, basarili olabilecekleri konulardadir, ve bu alanlar onlarin ilgisi, becerisi oldugu konulardadir; Kapitalist duzen ise, bu one cikma ihtiyacini bir sekilde topluma "servis" olarak dondurmeyi basarir ve devinim bu sekilde devam eder. Herkes "gonenclenir", cok oturgacli goturgeclere binilir.. hahaha... Yani, topluma olan fayda bireyin zevkleri uzerinden sekillenir.

Modernite vs. sonrasi caglar arasindaki fark her zamanki gibi bariz ortada.. Bu cocuklar montaj bantinda "beyinsiz isci" gibi dusunmuyorlar ve hicbir zaman o isleri yapmayacaklar. Bu sebeple o turden "yanlis" ekonomik aktiviteleri baz alan sanat, dusunce, ideolojilerin cokmesinin sebebi daha da anlasilir oluyor.


Edge

John Brockman, Edge.org hakkinda

"Üçüncü kültür verişel/sayısal (empiriçal) iş yapan ve çalışmaları, yazdıkları ile artık klasik entellektüellerin yerine geçmeye başlayan bilim adamları ve diğer düşünürlerden olusuyor. Bu kişiler hayatımızın derin anlamlarını ortaya çıkarıyorlar, ne ve kim olduğumuzu tekrar tanımlıyorlar".

Geçtiğimiz birkaç sene içinde Amerika'daki entellektüel oyun sahasında bir kayma meydana geldi. Klasik entellektüeller gittikçe marjinalize oluyorlar. Artık 1950 model Freud, Marx ve modernite eserlerini hatim etmiş olmak, 90 sonrası yıllarda entellektüel olmak için yeterli değil. Hakikaten de klasik entellektüeller bu sebepten dolayı gittikçe reaksiyoner bir havaya bürünmekteler; onlar çağımızın entellektüel gelişimlerden habersiz oldukları gibi bu bilmemezlikten sapkın bir şekilde neredeyse övünüyorlar. Bilimi hiç dikkate almayan kültürleri, çoğunlukla verişel değil (nönempiriçal); bu kültür kendine has bir jargon kullanıyor, kendi kirli çamaşırını kendisi yıkıyor.. Yorumları yorumlayan, yorum üstüne yorum içinde kendi kendini boğan ve sonunda gerçek dünyayla bağlantısını tamamen kaybeden bir tartışma usulü bu kültürün en karakteristik özelliğidir [1].

1959 yılında C. P. Snow "İki Kültür" diye bir eser yayınladı. Bir tarafta edebi entellektüeller vardı, diğer tarafta bilim adamları vardı. Snow kendine inanılmaz gelen bir gözlemi de bu kitapta paylaştı; 1930 yıllarında edebi entellektüeller çaktırmadan kendilerini "tek entellektüel sınıf" olarak tanımlamışlardı - sanki başka entellektüeller yokmuş gibi. Bu yeni tanım astronom Edward Hubble, matematikçi Von Neumann, sibernetikçi Norbert Wiener, ve fizikçiler Albert Einstein, Niels Bohr, ve Werner Heisenberg'ü tamamen dışarıda bırakıyordu [..].

Daha sonra Snow 1963 yılında kitabının ikinci baskısını yayınladı. Bu baskıda "İki Kültür: İkinci Bir Bakış" adlı yeni bir yazı vardı ve bu yazıda Snow iyimser bir şekilde bir "Üçüncü Kültür"ün ortaya çıkacağını, ve iki kültürün arasındaki boşluğu dolduracağını iddia ediyordu. Snow'un bu üçüncü kültüründe edebi ve bilimsel entellektüeller birbirleri ile konuşabilecekti. Fakat biz burada Snow'un kelimelerini ödünç almış olsak bile, üçüncü kültürün onun tahmin ettiği şekilde ortaya çıkmadığını eklememiz gerekiyor. Edebi entellektüeller hala bilim adamlarıyla konuşmuyorlar. Bilimsel entellektüeller halka direk konuşmaya başladılar. Geleneksel entellektüel medya, hep yatay bir oyun oynayagelmiştir; bu oyunda gazeteciler yukarı doğru, profosörler aşağı doğru yazardı. Bugün, üçüncü kültür düşünürleri orta tabakayı eş geçerek en derin düşüncelerini kafası çalışan okuyan halka hitap edecek şekilde, direk kendileri dile getiriyorlar.

Ağır konular içeren ciddi bilim kitaplarının satış başarıları sadece klasik düşünürleri şaşırttı [2]. Onlara göre bu tür kitaplar bir "anormallik" idi. Bu kitaplar alınıyor ama "okunmuyordu". Bu görüşe kesinlikle karşıyım. Ortaya çıkan bu yeni üçüncü kültür aktivitesi insanların yeni entellektüel fikirlere karşı ne kadar büyük bir açlık hissettiklerini ispatıdır ve kendilerini eğitmek için gösterebilecekleri eforun bir göstergesidir.

[1] Belki bu "gerçekten kaçışın" önemli sebeplerinden biri, modern hayatın son derece sıkıcı, monoton bir yer olmasıdır (ya da iki dünya savaşının ispatladığı gibi dehşet verici berbat bir yer). Fakat yeni çağda artık gerçeklik tekrar ilginç hale gelmeye başladı, ayrıca yapılacak çok iş var! Herkesin bu işin bir tarafından tutması gerekiyor.

[2] Burada iyi örneklerden biri Stephen Hawking'in A Brief History of Time kitabıdır. Kitap son derece derin konulardan bahsediyor olsa da müthiş bir satış başarısı yakaladı. Günlük işlerinde sürekli "sembolik" düşünen bilgi toplumu için, artık bu tür entellektüel egzersizler artık "erişilebilir" hale gelmiştir. Satış grafikleri arasında korelasyon arayan, pazarlama amaçlı anketleri gözleyen, istatistiklere bakan, hatta sofistike bilgisayar programları yazan "normal beyaz yakalı vatandaş" artık bu kavramları anlayabilir, en azından onlara karşı bir merak, açlık beşler hale gelmiştir.


Enternasyonalizm

Sosyalist temelli ideolojilerin one cikarttigi "enternasyonalizm" fikrinin takipcileri neyi takip ettiklerini iyi anlamali ve kavramali... Oncelikle sosyalizme onemli katkilarda bulunmus Moses Hess ve komunizmin kurucusu Marks birer Yahudi olarak "sinirlarotesi olma" fikirlerini ittirirken bilincaltisal olarak ulkelerindeki yerellige sikismis ve diger ulkelerdeki kardesleri ile iletisme istegi guden azinliklarin, yani Yahudilerin bilincaltisal ihtiyaclari isiginda davraniyorlardi.

Bu fikriyattan yeni bilgi ekonomisinin ortaya cikaracagi hizli iletisimin ve serbest piyasanin ortaya cikardigi kuresel ticaret, seyahat, iletisime gelmek, enternasyonalizmcilere "benzer", "tanidik" gelebilir; ama tami tamina ayni sey degildir.

Dogru noktaya yanlis yoldan gecerek ulasmak, sizi ileride farkli yanlislara ulastirabilir cunku konjenktur degistigi anda yanlis yoldan gecenler bir sonraki dogruya erisemediklerini farkedeceklerdir.

Sovyetlerin enternasyonalizmini romantize edenler, bu stratejik hareketin, Sovyetlerin endustriyel ekonomisini beslemek icin kaynak arayisinin bir bacagi oldugunu goremiyorlar.

Cunku aynen emperyalist Bati'nin dunyanin her yerinde dogal kaynaklari talan ettigi gibi, Sovyetler de kontrolleri altinda olan ufak "uydu" ulkelerin dogal kaynaklarini talan etmistir.

Avrupa'da sozde "sag" kazaninca siz "kaybetmis" falan olmuyorsunuz. Siz zaten yoksunuz. Sizin kafaniza Berlin duvari yikilmis, altinda kalmissiniz. Cokmussunuz. Yeni sol, yeni sag pesindeki kisileri bu baglamda bosuna ugrasiyorlar.

Bu acidan kuresellesme de sizin fikri alaninizda degildir.

Kaldi ki kuresellesme yeni cagin basat bir faktoru degildir. Emtia fiyatlari bir artarsa, nakliyat fiyatlari yukselirse, o zaman kuresellesme degil bolgesellesme gorurdunuz, ve bu sizin teorilerinizin patlamasi anlamina gelirdi. Mevcut teknoloji baglaminda Agri'daki bir programci ile iletismenizi saglayan tekniklerle Japonya'daki bir programci ile iletismenizi saglayan teknoloji, teknikler arasinda hicbir fark yoktur. Bunlarin birisinde "yerel" birisinde "enternasyonel" oluyor olabilirsiniz, fakat bireyin ihtiyaclari acisindan bunun zerre kadar farki olmazdi. Kullanilan teknikler ayni olacakti.

Avrupa'nin problemi "ulus-devleti" probleminde sikismis olmasi degil, o butun ulus, uniter, vs. devletlerin kendi icinde ne kadar bilgi ekonomisine gecip gecemeyecegidir. Lizbon'da belirlenen hedefler AB ulkeleri tarafindan surekli iskalanmistir. Lizbon toplantisina katilan eski demirperde ulkeleri bu "politburo toplantisina" benzeyen gudubet "calistay" ile ne yapacaklarini bilememislerdir. Cogunlukla toplantiya gulmuslerdir.


Obama Misir Kahire'de guzel bir konusma yapti. Kuran'dan bol bol alintilar yaparken tum dinlerin ortak noktasina vurgular yapti, ozgurluklerden bahsetti, kendi ulkesindeki muslumanlarin (ve tum diger dinlerin takipcilerinin) hayat bicimini yasamalarinda taninan ozgurluklerden ve bu ozgurluklere engellemeye calisanlara verilen cezalardan bahsetti. Turkiye'nin "Medeniyetler Ittifaki" cabasina vurgu yapmasi bu atilimin dis politikanin meyve vermeye basladigini gosteriyor.Obama musluman ulkelerine yonelik buyuk bir konusma yapacagini soylemisti; herhalde o konusma bu. Tum dinlerin ana mesajinin temel insan haklarinin soylemi ile ayni oldugu mesaji da olumluydu.Konusmanin tum metni.


#Hackedu

Twitter hakkindaki bir yazimizda # isareti ile nasil dinamik, onceden planlanmadan (isteyen Twitter mesaji yazarken istedigi kelime basina # isareti koyabilir) online gruplasmalar yaratilabildiginden bahsetmistik. Time dergisinin bu haftaki yazisinda Twitter hakkinda bir ornek vardi; orada #hackedu [1] gruplasmasindan bahsediliyordu. Bu gruplasma muthis bir ornek cunku sosyal medya uzerinden bilginin nasil yayilabildigini gosteriyor. #hackedu aslinda egitim reformunu konusmak uzere toplanan 30 kusur kisiden basliyor. Bu kisiler fiziksel olarak bir lokasyonda toplantidalar. Toplanti ve prezentasyonlar sirasinda oradakiler bilgisayarlari, cep telefonlari uzerinden #hackedu uzerinden statuleri hakkinda bazi mesajlar yaziyorlar. Ve bir sure sonra bu mesajlar yavas yavas disari sizmaya basliyor (su metaforuna dikkatinizi cekerim) ve bir sure sonra toplantiyla alakasi olmayan kisiler #hackedu uzerinden egitim reformu hakkinda kendi goruslerini bildirmeye basliyorlar. Fiziksel toplantida olanlar bunu farkediyor, onlar da bu mesajlari alip gercek zamanli olarak toplantilarinda geri besleme olarak kullanmaya basliyorlar.

Muthis bir sosyal medya basarisi.

Simdi, bizim icin daha onemlisi #hackedu altinda konusulanlar. Bazi ilginc baglantilar bulduk; tercumeler takip edebilir.

[1] Hack, kurcalama, degistirme anlaminda kullaniliyor, edu ise education yani egitim kelimesinden geliyor.


Businessweek dergisinden Michael Mandel'in ilginc bir teorisi var: Ona gore krizin onemli sebeplerinden biri inovasyon eksikligidir (innovation shortfall). Bu eksiklik yuzundendir ki, zaten kuresel dengesizlikler yuzunden asiri miktarda yatirim yeri arayan sermaye, inovasyonla alakasi olmayan emlak temelli yatirimlara yonelmistir; bu para ileride ABD'nin bir sekilde inovatif urunleri kesfedip piyasaya surebilecegi umuduyla ABD'ye gelmistir ama o urunlerin ortaya cikamamasi, baska yere yonelemeyen paranin olusturdugu balonun patlamasina yol acmistir. Mandel'e gore son caglarda dogru durust inovatif urunlerden akilda tek kalabilecek olan iPod'dur. Halbuki bundan once modern caglarda radyo, televizyon, ucak, otomobil gibi urunler devrimsel, hayat degistiren, cigir acan turden buluslardi.

Teoriye yuzde yuz katildigimi soyleyemem.. Ama yine de ilginc bir bakis acisi.

http://www.businessweek.com/magazine/content/09_24/b4135000953288.htm


Mahmut "Ahmetcan" Ahmedinejad'in fark atarak tekrar secilmesinin yankilari suruyor. Suradaki bir rapora gore secimden once yapilan anketlerde Ahmedinejad'in acik ara farkla kazanacagi saptanmis. Soyle bir dusunce akla geliyor; eger mollalar hakikaten sonuclara hile karistirmak isteseler, acaba farki daha az yapmazlar miydi?.. Secime hile karismis olma ihtimali sifir degil; simdilik onumuzdeki bilgiye bakarak bunun olmadigini tahmin ediyoruz.

Iran'daki secimlerin ABD'yi takip ettigi, yansittigi soylenir, Ahmedinejad'in seciminin Bush II secimi ardina gelmesi gibi (sahine karsi sahin). Eh peki o zaman Obama sonrasi niye daha az sahin olan adam Iran'da secilmedi? Bu dogru bir soru, fakat Israil'de olanlara bakalim (orasi da Iran icin onemli) ve orada basa gelen yine bir sahin oldu (Benjamin "Neden Yahu?" Netenyahu). Ahmedinejad kirsal bolgede yasayanlardan cok destek aliyor. Eski Tahran belediye baskani bu arada.

Bunu soylerken Iran'da sokakta gosteri yapanlari anladigimizi da belirtelim. Mevcut demokratik haklar yeterli degil, Cumhurbaskaninin bile uzerinde olan dini lider halk tarafindan secilemiyor, anketlerde her 5 Iranlidan 4'unun dini lideri de secmeyi istedikleri ortaya cikmistir. Ayrica daha fazla bireysel ozgurlukler gerekli; genclerin uzerinde baskilar var, ahlak polisi kadinlarin ustune basina karisiyor (zorla bas acilmasina da kapatilmasina da karsiyiz), kadinlarin yeterli hukuki haklarinin olmamasi kotu. Aslinda Iran agir aksak liberize etme yonunde ilerliyordu; telekom, enerji sektorlerinde ozellestirmeye baslamisti; demek ki daha fazlasi gerekiyor.

Twitter'dan tum gelismeleri aninda izleyebilirsiniz. En son baktigimda her dakika onlarca mesaj geliyordu.


Jeomuhendislik

Kuresel isinma regulasyon, karbon ticareti, vs. gibi yaklasimlarla nihai olarak engellenezse, "jeomuhendislik" denilen buyuk (dunya) capinda atilabilecek bazi adimlar ile isinmayi engellemeye ugrasmak gundeme gelebilir. Ilac tedavisi yerine ameliyattan bahsediyoruz yani. Bu jeomuhendislik planlarindan bir tanesi atmosfere buyuk miktarda sulfur yaymaktir. 1991 yilinda Filipinlerde bir yanardag patladigi zaman dagdan cikan ve atmosfere yayilan sulfurun, bir sonraki sene sicakligin 0.9 derece dustugunu sagladigi gorulmustur. Buradan hareketle suni olarak insanlarin yayacagi sulfurun sicakligi istenen olcude indirebilecegi dusunulmektedir.

Bunlar oldukca ekstrem mudaheleler muhakkak; diger sinirlamalarin hala yapilmasi iyi olur fakat gerekirse bu tur planlarin uzerinde simdiden dusunmek faydali.


Kotu Cocuk Iran

Yillardir ABD baskanlarinin Iran hakkinda zart zurt konusmalarina dinliyorum; fakat dusunuyorum dusunuyorum, bir turlu Iran'i niye boyle kaka cocuk haline getirdiklerinin 'normal parametrelere' bakarak anlayamiyorum.

Iste yine bir Iran secimi, bu sefer kaos, bir suru olay var, ve ABD baskani cikiyor televizyona bu konu hakkinda 'bir seyler' soyluyor. Ama kardesim, Iran 'niye bu kadar onemli?'. Bir kere, konvansiyonel olarak kesinlikle senin disinin kovuguna bile girecek bir rakip degil. Adami ezersin. Aninda.

Nukleer olarak eh tamam, silah gelistirmeye ugrasiyor ama o silaha halen sahip degil. OLSA BILE onu ABD'ye gonderebilecek (delivery) mekanizmasina sahip degil. OLSA BILE bir iki tane gonderir, ardindan adami yokedersin.

Hayir. Iran'a surekli bu sekilde bir onem atfedilmesinin sebebi askeri olamaz. Sebep jeostrateji ile alakali olmalidir. Ortadogu'daki dis ucgen Turkiye, Misir, Iran icinde muhakkak bir kaka cocuk bulunmalidir ve bu cocuk bir sekilde disari itilmelidir. Bu 'yapay' dusman uretme stratejisi sebebiyle Iran'dan ABD medyasinda gereginden fazla bahsedilmektedir cunku onu bir sekilde sistem disina itmek gerekir ve bu sadece onu gereginden fazla onemli gostererek mumkundur. Bu kadar. Medyalari bunu sorgulamiyor tabii; disislerinin soyledigine balik gibi atliyorlar (merkez medyasi sonucta).


Kredi Kart Sirketleri

ABD'de eger birisi kredi kart borcunu odemezse ne olur? KK borcu 'guvenlenmemis borc' kategorisindedir; yani bu tur borclarin gayrimenkula, arabaniza, vs. baglantisi yoktur. Eger biri KK borcu odemezse KK sirketi gelip arabanizi alamaz. Prosedure gore borc var ise bu borc bir 'tahsilat sirketine' transfer edilir (bu noktada akla eli sopali iri kiyim adamlar gelebilir), fakat bilindigi uzere bu kisiler telefonda 'rahatsiz / usteleme (harrass)' etmek haricinde bir sey yapamazlar; yani biri KK borcunu odemezse, odemek istemezse, bunu yapabilir.

Burada risk KK sirketinin kucagindadir... Baska nerede olacakti ki? Bir kisiye gereginden fazla kredi acmislarsa o kisi bu krediyi kullanip odeyemediginde KK sirketi hata yapmis demektir. O adama o krediyi vermeyeceklerdi. Tabii su sorulabilir; bunun nasil bilsinler?

Iste bu bilme 'ihtiyaci', piyasanin o yone 'ittirmesi', KK sirketleri bunyesinde bir suru inovasyonu yaratmalari icin onlari tesvik etmistir. Mesela su anda KK sirketlerinin elinde oyle analitik, tahmin edici (predictive) algoritmalar, programlar vardir ki, bir soylentiye gore alim satim kayitlarina bakarak KK sirketi birinin bosanip bosanmayacagini yuzde 95 uzerinde bir dogruluk ile iki sene onceden tahmin edebilmektedir.

Bunu niye tahmin etmeye ugrasiyorlar? Cunku bosanma finansal durumda bir bozukluk ortaya cikartabilir ve onlara donecek odemeleri aksatabilir (mesela). Bu onlar acisindan bilinmesi iyi olacak bir gelismedir. Bu tur analitik alanlarda at kosturan biri olarak bunu kesinlikle mumkun oldugunu da burada belirteyim.


#Mandrake


Twitter'de #hackedu altinda paylasilan baglantilardan biri bir Koreli milyar dolarlik egitim sirketi Megastudy (mega ogrenim) hakkinda. Bu sirket hakkinda bazi bilgiler:

  1. Ozunde Megastudy bir online ogrenim sitesi (ders videolarini Internet uzerinden sunuyor).

  2. "Is modeli" ogrencinin istedigi derse abone olmasi etrafinda sekilleniyor.

  3. Her dersin ogretmeni o dersin cirosundan %23 gibi bir pay aliyor.

  4. Sistem online calistigi icin bir ogretmenin potansiyel olarak sinirsiz sayida ogrencisi olabiliyor.

  5. Bunun sonucu olarak bir ogretmenin ortalama maasinin $40K oldugu bir ulkede yilda 1 milyon dolar kazanan ogretmenler var.

  6. Ogretmenler derslerine talep yaratmak, "populer olmak" icin eglenceli, neseli, efektif ve ogrencisinin ilgisini ceker sekilde ders anlatmak zorunda. Yani ogretmen bir nevi "girisimci" olmali.

Megastudy Kore'deki standart testlerde basarili olmak isteyen ogrencilere yonelik bir sirket (bir tur online dershane) fakat bu sistem ilkogretim, universite bazinda da uygulanabilir. Derslerin bir "piyasada" sunuluyor olmasi ilginc; bu sayede en etkili hocalarin ders "kayitlari" piyasanin oy verme mekanizmasinda daha yukari cikiyor. Megastudy, bir sirket olarak, hocanin dersini kayit etmek icin ekipman, beceri ve kayitlari depolamak, Internet'ten sunmak icin teknik altyapiyi sagliyor. Gerisi ogretmen ile ogrenci arasinda.

Not: Bu sistemin Guney Kore'de yaygin olmasinin bir sebebi de GK'nin uzun bir sure dunyadaki en yuksek ve birim fiyati en ucuz Internet servisine sahip olmasiydi belki de. Su anda bu tur bir servis TR'de verilebilir mi? Fizibileteye konuyla ilgilenenlerin bakmasi gerekir.


Allah rahmet eylesin; Michael Jackson vefat etti. Hakkinda bir suru iddia, suclama yapilmisti, dogru olup olmadiklari hicbir zaman anlasilamadi, ve bu unlu kisiligin gizemli hayati gizemli bir sekilde sona erdi.

ABD'de MJ'ye karsi hep bir antipati hissetmisimdir, kiyasla bu hissiyat Avrupa'da cogunlukla mevcut degildir. MJ'in ABD'de yasadigi antipati, zannederim, MJ'in kendi irksal, kulturel mirasini (heritage) yok sayip baska bir sey olmaya calismasiydi. Zenci bir arkadasimla bir kere televizyonda bir MJ klibine denk gelmistik, arkadasin soyle bir bakip "yahu bu adam bembeyaz olmus!" diye yorum yaptigini hatirliyorum. O yillarda artik ABD "gecmisini hatirla" "atalarina saygi goster" moduna girmisti. Domates corbasi degil bir "salata kasesi (salad bowl)" olma cabasinin izleriydi bunlar. Aslinda bu secimin optimal bir durus oldugunu kabul etmek gerekiyor, sadece MJ, belki de dogdugu (eski) cag itibariyle, bu akimin biraz disindaydi. Reagan cifti ile cektirdigi fotograf dunyanin en garip fotograflarindan biri sayilmalidir bence (ben sizin kulturunuzun askeriyim durusu).

Diger taraftan; Ilginc gelebilir ama MJ'in psikolojik analizi onun asiri savasci karakterde biri oldugunu gosteriyor. Bu tur insanlar miyminti, canim cicim tipler degildir. "Ben" ve "herkese karsi ben" hissiyatiyla kusanmis asiri savasci insanlardir. Bazi MJ kliplerindeki siddet gosterileri (tabii ABD sakinma / ozgurluk hattina satis yaparak) bu baglamda okunmali; Ama bu insanlarin aslinda digerlerine guc vermeyi, desteklemeyi ogrenmesi gerekir, MJ kariyerine bakarsak bu ne kadar basarilmistir, bilemiyoruz. Efendim cocuklugu soyledi boyledi, babasi onu asiri calistirmisti... Sacmalik bunlar.. Bu karakterdeki insanlar ne tur olursa olsun disiplin ortamina alisiktir, iyi ya da kotu, karakterleri buna musaittir.

Sonuc olarak, pek cok arkadasin belirttigi gibi, MJ bu dunyaya aldigindan daha fazlasini geri vermistir, bu sebeple iyi sekilde anilmayi haketmistir, bizce. Kendi dilinde ekleyelim: RIP.


Ingiliz disisleri bakani David Miliband pek cok kisi tarafindan Isci Partisi'nin gelecegindeki lider olarak gorulmekte, mevcut basbakan Gordon Brown bayagi kotu durumda. Buna ilahi adalet mi denir bilmem ama, Brown yillarca Blair'in yerine gecmek icin onun basinin etini yemistir [1], partideki "ikinci guclu adam" olarak hep "hadi artik sira bende" diye Blair'i iteleye ugrasmistir. Nihayet sira ona geldi ama konjenktur saginda solunda patlamaya basladi. Bir krizi bir digeri takip etti.

Brown hakkinda bazi ufak gozuken ama onemli detaylar var. Bir kere, basbakan olup tutunabilmek icin "kafa adam" testinden gecmeniz lazim. Sokaktaki adam "bu adamla takilir miydim" yani "kafa adam mi?" sorusuna bir lidere bakarak "evet" diye cevap verebilmelidir. Ne yazik ki Brown bu testten gecemiyor. Garip tikleri var; konusurken agzini garip bir sekile sokup sol tarafindan "ara gazi" aliyor. Fazla gulmuyor. Tony Blair kadar eglenceli, kafa goruntude degil. Yillarca maliye bakanligi yapmis birinin ekonomik kriz sirasinda "tecrube" yansitarak basarili olmasi beklenirdi fakat krizin Brown'a yaramadigi goruluyor. Liderlikte "ilham / enerji verebilmek (inspire)" onemli bir ozelliktir, Brown bu goruntuyu ne yazik ki yansitamiyor.

Miliband bu testte basarili. Bu onemli.

Simdi bu yazinin esas konusuna gelelim.

Gectigimiz hafta arkasi arkasina Brown'in bakanlari istifa etmeye basladi. Bu bakanlardan bazilari "harcama skandalina" karismislardi "nasil olsa mecburen isi birakacagim, simdi kendim istemis gibi isi birakayim" havasina girmeyi uygun bulmus olabilir; bunlar suruyu takip edip "sonra yerine once" istiflarini bastilar, onlar baska. Ama onemli bir kisim Brown ile bu isin yurumeyecegi dusuncesine sahip. Bu sirada "partinin gelecegi" olan Miliband ne yapti?

Brown'i destekledi.

Sebep? Kisisel cikari, motivasyonu takip edelim.

Isci Partisi su anda uzun suredir iktidarda; ve Blair'in Irak Savasi sacmaligi, yalan soylemesi, kriz sonrasi isleri sonunda iyice hirpalandi. Brown'da zaten karizma sifir. Simdi su sekilde bir "hikaye" Miliband icin daha uygun: Isci Partisi batti, bir donem muhafazakar (Tory) hukumeti denendi, onlar da batti, ve "kurtarici olarak" Miliband geldi.

Miliband, bence, onumuzdeki secimde muhafazakar lider [2] Cameron karsisina cikmak istemeyecektir.

Muhalefette iken "partiyi toparlayan lider" olarak gozukmek onun icin daha uygundur.

[1] Blair, Anthony Seldon, 2004

[2] Bu arada muhafazakar diyoruz ama sag sol ayrimi artik kalmadi; Cameron yesilci, mudaheleci, ayni anda serbest piyasaci. Ha? "Devrimci degil evrimciyim" sozune hep vurgu yapiyor, bir yandan Blair'i babalar gibi kopyaliyor (Blair'in Theatcher'i kopyaladigi gibi)... 21. yuzyila hosgeldiniz.


This American Life programı finans krizini işlemeye devam ediyor. Bugünkü programı The Watchers da konu reyting şirketleriydi. Krizee giden yolda reyting şirketleri, temelinde düşük kalitede mortgage borcu bulunan enstrümanlara en iyi notu, yani AAA notunu vermişlerdi. Fakat AL programına göre bu hareket tek başına krizi oluşturmak için yeterli değildi. Esas önemli faktör, bankaların ne tür yatırımları elinde tutabileceğini tanımlayan bir kanundur ve bu kanuna göre bir yatırımın kalitesinin ne olduğunun irdelenmesi reyting ajanslarına bağlanmıştır! Hatta birkaç tane reyting ajansına bağlanmıştır! Bunu iyi bir tartalım; düşünün; pek çok sayıdaki banka, trilyonlarca değerinde yatırımı irdelemek için birkaç tane reyting ajansının notuna bakıyor!

Bu, yine devletin merkezileştirici, odaklaştırıcı yan etkisinin çuvallamasının resmidir. Piyasanın kuvveti pek çok aktörü fiyat üzerinden arz-talep dengesini oluşturabilmesidir. Mesajlar toplum içinde optimal şekilde kişiden kişiye atlayabilir (propagate). Fakat kanunlar ile "hangi yatırımın iyi olup olmadığı" "birkaç tane" reyting ajansına bağlanınca bu hareket sisteme potansiyel bir "bozuk mesaj" "bozuk sinyal" sokmak ile eşdeğer hale gelmiştir çünkü tekil aktörler çuvallayabilirler.

Gönderdikleri yanlış mesajlar piyasanın dinamiği içinde düzelemez, düzeltilemez.

Ve krizin önemli bir sebebini daha burada öğrenmiş oluyoruz. Aynen politikacıların güya fakir insanlara yardım etmek için düşük kalitede emlak yatırımlarını yarı-kamusal kuruluşlar üzerinden "zorladıkları" gibi, kanunlardaki hangi yatırımın iyi olacağının birkaç tane reyting ajansı tarafından tanımlanmış olması yangına benzin atılması anlamına gelmiştir. Bankaların defterlerine milyarlarca dolarlık kötü yatırım bu şekilde girmiştir.


Teknoloji cevrelerinde bu soru geziniyor.. Onemli bir soru. Twitter sitesinde reklam goremiyoruz. Mesajlara reklam eklenmiyor.. O zaman Twitter nasil para kazanacak? Twitter uygulama genisletme stratejisine bakiyoruz; programlama arayuzleri sayesinde mesaj gondermek icin Twitter sitesine bile ihtiyaciniz yok.

O zaman geriye tek bir sey kaliyor. Twitter omurgasi uzerinden gecen mesajlarin verisel degeri. Aslinda yeni ekonomide boyle bir sey var: Bir uygulamanin idare ettigi verinin degerinin o uygulamanin kendisinden daha fazla olabilmesi hali [1].. Facebook icin ayni seyi soyleyebiliriz. Gucun uc bacagi fiziksel, parasal ve bilgisel guctur, bunlardan bilgi en esnek kullanilabilen (versatile) olanidir, cunku diger birimlere en rahat sekilde cevirilebilendir; o zaman Twitter idare ettigi bilgiyi ileride paraya donusturmeyi umabilir.

Belki servis verdikleri sirketlere uzerilerinden akan bilgiye gone bazi analizler sunarlar; bir analitik departmani kurabilirler. Hukumetler, STK'ler bu servislere uye olabilir. Twitter'daki akan mesajlardaki bazi kelimelerin frekansina gore cografi bolgelerde alarm zilleri caldirabilme boyle bir ozellik dusunulebilir. Ucuncu partiler simdiden boyle uygulamalar yapiyorlar; #swineflu (domuz gribi) kelimesine gore o mesajlarin cografik dagilimini gosteren harita uygulamasi bunlardan biri [2]..

[1] Revolutionary Wealth, Toffler, A., 2006

[2] Bahsedilen uygulama bir Twitter ve Google Maps harmanlamasi


Güzel bir siteye denk geldik; Üçüncü Kültür. İsim olarak bizim blogdaki 'üçüncü' kelimesi ile direk alakaları yok, fakat kavramsal olarak arada birebir bağlantı var. Kendilerini tarif ettikleri aciklamada "eski tur entellektüellerin çağımızda gittikçe marjinalize oldukları"ndan, ve "1950 model Freud, Marx ve modernite eserlerini hatim etmiş olmanın artık 90 sonrası yıllarda entellektüel olmak için yeterli olmadığı" analizi yer alıyor.. Bu analize kesinlikle katılıyoruz. Merkez medyamızda boy boy yer alan, donuk kafa resimli, bazen "hırka" giymiş dua eder gibi "sol", "sağ" kelimesini sürekli tekrarlayan, yeni teknolojilerden bahsetse bile onların sosyal dokudaki etkilerini kavrayamayan entellektüeller de işte tam da bu kategoriye giriyorlar. Bu kişiler düşünce hayatında ne büyük bir kayma olduğunun farkında değiller... Edge sitesinin onlar için bir kalk borusu görevini görmesini umuyoruz.

http://www.edge.org/about_edge.html


Yeni Yeni Ekonomi

Chris Anderson, Wired makalesi, 2009

İnternet'in şekillendiği 80'li yılllarda Tom Malone adlı bir MİT profosörü, bu yeni oluşumun endüstrileri nasıl değiştirebileceği konusu hakkında düşünmeye başladı. Malone arka arkaya seri halde yayınladığı makalelerde 20. yüzyılın büyük "yukarıdan aşağı" organize olmuş şirketlerinin gayri-merkezileşmiş hale geleceğini ve bu şirketlerin içeride yaptıkları pek çok işi "dışarıya" vereceklerini, yani bir "endüstri ekosistemine" dönüşecekleri tahminini yaptı.

Malone 1998 yılında Wired dergisine verdiği bir röportajda "iki, üç şirkete değil, iki, üç yüz şirkete bölünmüş bir AT&T şirketi hayal edin" diyordu ve ekliyordu "bu şekilde radikal ve kendi insiyatifleri ışığında olacak bir parçalanma bazı büyük şirket için daha tercih edilir bir alternatiftir".

Bu düşünce aslında gerçekten rasyonel bir temele dayanıyordu. O devasa, dikey şekilde entegre olmuş büyük şirketler tedarik zinciri üzerindeki takımlar arasındaki, Ronald Coase'in "işlem masrafı (transaction cost)" adını verdiği bedeli azaltmak için ortaya çıkmışlardı. Ama şimdi dağıtık enformasyon ağları aynı işi bir şirketin duvarları dışında yapmayı mümkün kılıyordu. Bu anlamda Web, küreselleşmenin daniskasıydı. Projeler onu bitirmeyi en yetkin olanların talebine açık olacak, tek bir ürün için anında bir araya gelebilecek kişiler, takımlardan müteşekkil şirketler oluşup, sonra bir başka ürün için aynı işi tekrarlayabileceklerdi. "Gevşek bağlantılı ufak parçalar" cümlesi günün sloganıydı.

Fakat dış dünyanın gerçekliğinde, sanki bu öngörünün tam tersi oluyordu. Holdingler büyüdükçe büyüyordu. Goldman Sachs yılda 90 milyar dolarlık bir kazanç rapor ediyordu [..], ilaç endüstrisi yüzlerce alım, birleşim sonrası kendini konsolide ederek birkaç büyük şirkete doğru evriliyordu. Fortune 10 içinde olan Walmart ve General Electric 1990 yılından beri üç katından daha büyük bir ölçüye varmıştı.

Ve geçtiğimiz Eylül ayında herşey birdenbire paldır küldür çöküverdi.

O koca finans şirketlerinin aşırı borçlanma ile o devasa boyutlarına vardıkları anlaşıldı.

Ve geçtiğimiz Eylül ayında herşey birdenbire paldır küldür çöküverdi. O koca finans şirketlerinin aşırı borçlanma ile o devasa boyutlarına vardıkları anlaşıldı. Büyük otomotiv şirketleri ise aşırı yükselen petrol fiyatlarına ve düşen talep problemine 'tosladı'. Büyük ilaç şirketleri o dev karlar getiren sükseli ürünleri ortaya çıkaramamaya başladılar. Wal-Mart ardı ardına dükkan kapattı, aynı anda GE bazı bölümlerini satmaya çabaladı.

Şimdi önümüzde duran şu devler mezarlığına bakarak tekrar soralım: Malone haklı mıydı? Onun tahmin ettiği daha ufak 'canlılardan' oluşacak ekosistemin gelişini geciktiren sadece eski devasa dinazorların çukura yürüyüşlerini seyretmemiz miydi?

Yaşadığımız son krizi sadece bir dönemsel düşüş olarak nitelemek yanlış olur. Bu kriz aslında bir çağın bitişini işaretidir. Bu krizden sadece daha bilge olarak değil, daha değişmiş olarak çıkacağız.

Geçtiğimiz 9 ay içinde aşırı büyüklüğün ekonomik olmadığını [1] keşfettik. Büyük firmaları nakit akışıyla işletmek daha zordur, bu sebeple bu şirketler daha fazla borca ihtiyaç duyar hale gelmişlerdir. Büyük şirketler, [seçecekleri ürünler, gelecek tahmini hakkında doğal olarak] daha büyük kumarlar oynamak zorundadırlar, ama aynı zamanda aynı şirketler iş yaptıkları o aşırı çeşitli piyasada dağıtım ve rekabet üzerindeki kontrollerini kaybetmeye başlamışlardır. Sonuç olarak oynanan kumarlar daha riskli ve getiriler daha düşük hale gelmiştir [2]. Üstüne üstlük Wall Street firmalarının görmeye başladığı gibi büyük şirketler daha fazla regüle edilmeye başlanacaktır, ki bu iş dünyasında hiç istenmeyen daha az esneklik anlamına gelecektir. Finans sektörünün "yıldız çalışanları" çoktan daha ufak firmalara kaçmaya başladılar çünkü oraları artık ilginç şeyler yapabilecekleri yegane yerler olarak görüyorlar.

Risk yatırımcısı Paul Graham'a göre eskiden geçerli olan "büyük ve disiplinli organizasyonlar kazanır" kuralının sonuna artık şu değiştirici ibareyi eklemek gerekiyor ".. değişimin yavaş olduğu sektörlerde". Kimse bu gerçeği işler yeterli bir hiza erişinceye kadar farketmemişti.

O zaman şunu söyleyebiliriz ki kriz sonrası, eskisinin küllerinden doğacak yeni ekonomi 'küçük olanı' daha avantajlı hale getirecektir [..].

Niye küçük firmalar avantajlı olacak? Bilinen klasik sebepler olan çevik olmaları, risk alabilmeleri gibi öğelere bir de şunları ekleyin: "Bulutta işlem yapabilmek (cloud computing)" [3] sayesinde yeni şirketlerin artık İT / bilgisayar ekipmanı satın almasına gerek kalmıyor. Böylece bu şirketlerin para peşinde koşmak ya da borca girmeye daha az ihtiyaçları olacak. Aynı zamanda elektronik sektöründen tutun giyim sektörüne kadar pek çok yerde tedarik zincirinin "Webleşmesi" artık en ufak şirketin bile global piyasadan sipariş verebilmesini sağlıyor, aynen eskiden sadece büyük şirketlerin yapabildiği gibi. Koca bir plak / müzik şirketinin yapabildiğini artık bir müzisyen tek bir laptop sayesinde yapabiliyor, aynı laptop'u bir mühendis yeni bir elektronik ürünü tasarlamak ve ürettirmek için kullanabiliyor.

[1] Yazar burada ilginç bir kelime oyunu kullanıyor. Genelde endüstriyel ekonomiler "büyüklük ekonomisi (economies of scale)" olarak tarif edilir. Birim başına az bir kar elde ediyor olsanız bile seri üretimle ürünü pek çok kez üretebildiğiniz için o ufak karlar toplanarak nihai karı büyütürler. Bu sebeple sanayisel bir teşekkül büyüdükçe büyümek ister (doğal kaynak sınırına toslayana kadar tabii [4]). Chris Anderson ise aşırı büyümenin patladığı ortamı tarif etmek için "-dış-economies of scale" diyor, yani büyümenin "gayri ekonomik" olduğu durum.

[2] Böyle bir yorumun kelimesi kelimesine Holywood film endüstrisi için kullanıldığını hatırlıyorum. Holywood aynı şekilde sürekli aşırı sükseli / ilgi çeken film (blockbuster) peşindedir fakat film bütçeleri gittikçe büyürken piyasadaki beklenirlik azalmaya başlamıştır (belki de o sebeple son zamanlarda habire 'yeniden yapım (remake)' seyreder olduk). Bir BBC belgeseline göre eğer Holywood parasını filmler yerine bankalara koysa şu andakinden daha çok para kazanıyor olurdu.

[3] Bulut kelimesi "İnternet üzerinden erişilen bilgisayar kümesi" kavramını sembolize etmek için kullanılmakta. Bir işlemi yapabilmek için tek bilgisayar yerine pek çok bilgisayar paralel olarak aynı işlem üzerinde koşturulur, böylece sonuca daha çabuk varılması sağlanır. İlginç bir şekilde ekonomide daha küçük olana gidiş, bilgisayar dünyasında yıllardır yaşanmaktadır, daha küçük olana (PC boyutları yani) bir gidiş olmuştur. Bizim sektörde de başta koca koca bilgisayarlar (mainframe) vardı; fakat ibre sonra PC boyutlarına kaydı. Koca, tek bilgisayarlar hala üretiliyor fakat ucuz, daha ufak PC'leri biraraya getirip "kümeleştirmek" çoğu işlemde aynı, hatta daha iyi performansı yakalayabilmenizi sağlıyor.

[4] Yazılım işinde doğal kaynak sınırı da yoktur. Hammadde bilgidir.