Hafta 8
Erol Goka
Yok [gocebelikten] kurtulamadık. Daha da üzücüsü olanı yakında da kurtulacağımıza dair hiçbir umut ışığı yok. Göçebenin ruh hali ve zihniyet yapısıyla yerleşik insanınki tamamen farklı. Bizim yerleşik, kentli yaşamı öğrenebilmemiz sanki yüzyıllar alacak gibi. Zaten yerleşik kültürler de yüzyıllar geçtikten sonra öğrenebilmişler yerleşik yaşamın gereklerini.
Yanlis
Genetik olarak sadece %10'u Orta Asya cikisli olan bir ulke insanlari demek ki gocebelik kulturunu de en fazla %30 seviyelerinde almis demektir. Ayrica bu gocebe oldugu soylenen %10'luk parcamiz da bu ulkede yasayan diger insanlar gibi 1000 senedir bu topraklarda, yani yerlesik yasamaktadir. Demek ki Turkiye'de gocebelik problemi yoktur. Aslinda koyluluk problemi vardir. Daha dogrusu koyden yeni sehire gelmis insanlarin adaptasyon sureci ve burada yasanan sancilari vardir.
Alev Alatli
Günümüzde yükselen, aslî anlamı değişmiş, ne Tanrı, ne de ilâhiyatla uzun boylu ilgisi olan bir din; daha doğrusu, özü itibariyle fevkalâde dünyevi (seküler) bir kavram olan "kimlik" fikridir.
Belki
Kimlik arayisi, dinin yukselisini kismen aciklayabilir. Ek olarak din arayisinin bir yuzu de aynen topraga ve dogaya yakin yasayan insanlarda oldugu gibi doganin tahmin edilemezligiyle alakali, Tanri'ya yakaris, siginis ihtiyacidir. Yeni bilgi/iletisim teknolojilerini olusturdugu dinamik yeni ekonomi, bilinmezligi yeniden arttirmis ve Tanri'nin hatirlanmasi icin yeni sebepler ortaya cikarmistir. Kiyasla bir fabrikada montaj banti basinda calisan iscinin dunyasi deterministiktir , cunku bant basinda rasgelelik yoktur. Tanri'ya yakarmak icin bir sebep yoktur.
Ek olarak dinin arkasinda faydali pek cok kultur kodu, davranis kaliplari ve gozlemler yatmaktadir. Regenesis dizisinde iki bilim adaminin arasinda gecen su diyalog aciklayici olabilir: Katolik olan biyoteknologlardan biri kutsal kitabini okumaktadir. Digeri ona dalga mahiyetinde sunu soyler: "Ne okuyorsun su kitabi, biliyorsun icindekiler bastan asagi hikaye, fabl".
Oteki soyle cevap verir: "Bir fabli herhangi bir yazar, tek basina yazabilir dostum. Bunu yazmak icin koca bir medeniyet gerekir".
Nuf said.
THY
The movie [I Am Legend], which was released in Turkey on Jan. 25, includes a scene where lead actor Will Smith listens to a news report saying, "A Turkish Airlines flight went off course due to poor weather conditions.".. In addition to not getting permission from THY to use its name, airline officials also noted that the scene in question may damage the company's image.
Tercume: I Am Legend adli filmdekir bir sahnede Wil Smith bir haberi dinlemektedir ve haberde bir THY ucaginin kotu hava sartlari yuzunden rotasindan ciktigini soylenmektedir. THY, bu filmde isminin kullanilmasi icin kendilerinden izin alinmadigi ve sahnedeki bahis cercevesinde imajinin bozuldugu iddiasiyla mahkemeye gidecegini soylemektedir.
Yanlis
Bu tur filmlerde bir ulkenin/sirketinin isminin bahsedilmesi, bir rota sapmasi baglaminda bile olsa, kotu degil iyi bir seydir. Bu, bahsedilen ulkenin ve sirketin artik "buyuk cocuklar liginde" oldugunun gostergesidir. "Biliniyorsunuz" ve "kaale alinmaktasiniz" anlamina belir. En ufak seyden nem kaparak mahkeme vs. seklinde tepkiler vermek kucuk ulkelerin ve kendine guvenmeyen insanlar/sirketlerin isidir.
Bu tur marazlardan artik silkinmemiz gerekiyor.
Ergun Babahan
"Yani kentsel tüketimin yansımalarına kapılan ama dağıtımcı devletlerin korumasındaki orta sınıflara dahil olamayan tüm o işsiz ve güçsüz gençler, hatta onlarla birlikte, toplumsal basamaklarda üstten alta farklı kategorilerden ve her anakaradan daha niceleri, modernlik içine girmelerinden çok yıkılmalarına yol açan coğrafi ve toplumsalkültürel değişmeler yaşamaktadır. Yurttaşları daha iyi korunan en zengin ülkelerde son yirmi yılın bilançosu eksidedir. Toplumsal eşitsizlikler artmakta, toplumsal basamaklar fazlasıyla küçülmektedir. "Golden Boys" (Altın Çocuklar) artık ulusal toplumun tepesinde değil, toplumun üstündedir, düşkünler ve dışlanmışlar da en alt basamakta değil, toplumun altında boşluğa asılı durmaktadır."[..] Gerçekten küreselleşme denilen olgu, önüne çıkan herşeyi silip süpüren bir güç haline gelmiştir.
Yanlis
Bastan sonra bu kadar sacmaligi yanyana gormedim. Oyle ki neredeyse neresinden tokatlayacagimi sasirdim. Ama bir yer secip baslayalim: Orta sinif kavrami endustriyel sonrasi toplumda beyaz yakali insanlarin olustugu gruba verilen addir. Bu kesimin zaten "zenginden alip fakire veren 'dagitici' devletin" korumasina ihtiyaci yoktur. Bu bir.
Sn. Babahan acele araya "kuresellesme olgusu" denen bir sey sıkıştırmış... Bu nereden cikti? Bahsedilen olgu tekil bir ulkeye bakilarak ta irdelenebilecek olgulardir. Bu iki.
Ayrica kuresellesme bir sebep degil, bir sonuctur. Farkli derecelerde, farkli sektorlerde, farkli sekillerde tezahur edebilir, bazen etmeyebilir de. Bilgi teknolojileri mesafeleri kisaltmistir, entegrasyonu arttirmistir, bunun etkileri kuresellesmeyi yaratir. Aslinda kuresellesmenin onemli bir kismi onumuzdeki yillarda dunyadaki innovasyon potansiyelinden daha iyi faydalanabilme yonunde olacaktir. Burada innocentive.com gibi olusumlari bileceksiniz. Bu uc.
Kapitalizm hicbir ulkede fakirlik yaratmadi. Onu miras aldi. Bu da dort.
Kendi urettigim deger ile kime yardim edecegime ben karar veririm, bu da bes. Islamiyet'te bile yardim edilmesi bireye emredilen bir seydir, zekat verin denir, "herkes kazandiginin yuzde bilmemkacini merkezi otoriteye versin, kime yardim edilecegine o karar versin" denmez. Yuksek vergi toplayan devlet, insanlarin calisma insiyatifini kirdigi gibi, yardim etme insiyatifini de kirar. Bugun Amerika'da calisma gucu itibariyle 10 milyon kisi yardim amacli, kar amaci gutmeyen (non-profit) organizasyonlarda calisiyorsa, bunun sebebi ABD'nin tarihi olarak dusuk vergi almasi, ve hayatin her alanina burnunu sokmayi is edinmiyor olmasidir.
Kendisine genel olarak tavsiyem, "servet dagitimi" hakkinda yakinmayi birakip, "bilgi dagitimi"'na deginmesi. Gunumuzun daha onemli ucurumu budur.
EB
Küreselleşen bir ekonominin hiçbir toplumsal ya da siyasal düzenleme şeklinin mümkün olmadığı işlenmeye çalışılmıştır. Servet önündeki her türlü engelin kaldırılması, kenarda köşede kalanların safra olarak görülüp tasfiyesi.
Yanlis
Gene alakasiz kavramlar yanyana.. Bu yapilan, guncel rasgele bir durumdan "hosnut" olmayip, gundemde olan "gunun kelimelerini" yanyana firlatip piclesmis bir takim yari analizler yaratmaktan ibarettir.
Servet onundeki engellerin atilmasi, sosyalizm (ya da onun garabet kuzenlerinden biri) ile yonetilmeyen her ulkenin yapacagi bir istir. Kuresellesme, yine tekrarliyorum, teknoloji ilerlemesinin sonucudur. Daha fazla kar aramanin sonucudur. Daha fazla dis tasarruftan yararlanma isteginin bir sonucudur.
Boyle yari-analizler yapmak kolay. Bakin hemen ben de yapayim. Mesela, sahilde dolasirken daracik yerde oltayla balik avlayanlar hosuma gitmiyor. "Kuresellesen dunyada liberal politikalar izleyen hukumetlerin tetikledigi sirketlerin sebep oldugu kuresel isinma sonucu kacan baliklar, grev hakki olmayan bu sebeple issiz dolasan orta kesimden insanlarin oltayla balik avina gitmesine sebep oluyor. Devlet, acilen bir servet dagilimi yapmali, ulke komunlere bolunmeli, ve her bolgenin bir balik havuzu olmalidir". Nasil ama? Bence en az Sn. Babahan'in aciklamasi kadar dogru oldu.
Gungor Uras
Ülkemizin, konvansiyonel (yani klasik) silahlarda yakın çevremizdeki ülkelere göre ileri durumda olmakla birlikte, teknolojik açıdan dışa bağımlılığının önemli bir sorun teşkil ettiği" belirtiliyor. [..] Lale Sarıibrahimoğlu'nun derlediği bilgilere göre, askeri teknolojilerde yüzde 75'ler oranında dışa bağımlıyız. Ancak unutulmasın ki, sadece askeri değil, sivil teknolojilerde de dışa bağımlılığımız ileri ölçüde. [..] Üretimimizin ve ihracatımızın sadece yüzde 6'sı yüksek teknolojiye dayalı. Ortanın üstü teknolojiye dayalı ürünlerin oranı, üretimde yüzde 27.1, ihracatta yüzde 28.5 olarak belirlenmiş. (OECD'ye dahil AB ülkelerinde yüksek teknolojiye dayalı ürün yüzde 21.5, ortanın üstü teknolojiye dayalı ürün oranı yüzde 41.9 oranında). [..] Çünkü araştırma-geliştirmeye (Ar-Ge) önem vermiyoruz. Ar-Ge için kaynak ayırmadığımızdan kendi teknolojimizi üretemiyoruz.
Dogru
Mehmet Barlas
Eğitim düzeyi, donanımlı personel, son teknolojiyi kullanabilmek, tabii ki güçlü ordunun kaçınılmaz gerekleridir.
Eksik
Sayilan ozellikler tum silahli kuvvetler icin gerekli seylerdir. Silahli kuvvetler, kara, hava, deniz, gibi tum birimleri icerir. Terminoloji olarak silahli kuvvetler anlaminda surekli "ordu" kelimesini kullanmak eksiktir.
Bu yüzden, bir 20. yüzyıl patolojisi olan “totaliter İslam”ın neden yanlış olduğunu iyi anlamak ve anlatmak, açık ve çoğulcu toplumu kabul eden, insanların “günah işleme özgürlüğünü” tanıyan bir Müslüman perspektif sunmak lazım. Din elbette “tebliğ” edilebilir, ama empoze edilemez. Edilirse de zaten bir anlamı olmaz.
Dogru
Guzel bir aciklama.
Mehmet Barlas
Hukuk Fakültesi'nde 1960'ların bir öğrenci politikacısı ile sosyalizm üzerinde tartışıyorduk. Bir ara öfkelendi, "ben de sosyalistim, üstelik nasyonal sosyalistim", diye konumunu açıkladı.
Dogru
Terminolojik olarak soylenen dogrudur. Nazi kelimesi Almanca Nationalsozialistische yani nasyonel sosyalist kelimesinden kisaltilarak turetilmistir. Her ne kadar bazilari "efendim Hitler sosyalist degil fasist idi" diye mirildansalar da Nazizm bal gibi sosyalist bir ideolojidir [1]. Hatta Nazizm'in, dunyadaki uc buyuk sosyalizm denemelerinden biri oldugunu soylemek yanlis olmaz - diger ikisi, SSCB ve Ingiliz Sosyalizm'idir.
Bu denemelerin hepsi de, daha onceki yazida belirttigimiz gibi, tarihin duvarina toslamis ve etkilerini kaybetmistir. Ayrica bu sosyalizmlerin en sonuncusu, Ingiliz Sosyalizm'ine cok bel baglayan hayalperest bazi zavalli sosyalist'ler olmustur, cunku, eh iste burada hic kan dokulmeden "guzelce" kurulmus bir sosyalizm vardir -"ah bir basarili olsa"ne guzel olacaktir... Fakat Tony Blair yonetimindeki Isci Partisi bu hayalleri de bos cikarmaya muvaffak olmustur.
Bitirirken, Turkiye Cumhuriyeti'ni tarif ederken "laik, demokrat, sosyal, hukuk devleti" tanimindaki "sosyal" tanimina sosyalizm cagrisimlari yaptigi icin karsi oldugumu belirtmeliyim. Bu tanim kaldirilmalidir. Bir devletin "sosyal" olmasina gerek yoktur. Secimle isbasina gelen hukumet, kendine oy kazandiracak hizmetleri halka saglar, daha da iyisi saglanmasi icin gerekli duzenlemeleri yapar, ortami hazirlar. Bunu yaparken kazandigindan fazlasini harcayamaz.
Ayrica, laiklik ifadesi de basbakanin bir konusmasinda kullandigi ve Dr. Ilber Ortayli'nin da pek cok kez belirttigi "devletin tum dinlere ayni mesafede durmasi" olarak acikliga kavusturulmalidir.
[1] Nazilerin Komunistler ile savasmis olmasi, onlarin ideolojik olarak zitti olduklari anlamina da gelmez.
Perihan Magden
Yıllar yıllar önce okuduğunuz 1 ŞİİR YÜZÜNDEN hapis cezanız kesinleştiğinde, yazı günüm olmadığı halde, Adalet mercilerimize yönelik zehir zemberek bir yazı kaleme alarak, panterler gibi sizi savunmuştum. Radikal'de. Bir kişinin (bırakınız: siyasetçinin) bana tahammülfersa gelen vurgularla da olsa, şiir okudu diye, hapse gönderilmesi, geçiniz fikir hürriyetini/ifade özgürlüğünü, demokratik bir ülkenin DE'siyle DAHİ bağdaşmıyordu.
Dogru
Sayin Basbakan mizahcilari, hakaret edenlerin pesini biraksa daha iyi olacak.
AYRICA: Sn. Magden bir sure once "kendisi hakkinda yalan soylendigi" iddiasi ile bir baska yazar hakkinda mahkemeye gitmis (Google soyledi)... Etrafa sordurduk, mahkemeye verilen kisi hakikaten yalan seyler yazan, militersever, Hurriyet'e gecmek icin cirpinan bir yazarmis. Fakat Sn. Magden her turlu ifadenin (hakaret dahil) ozgur olmasini savunuyorsa, o zaman o da hakkinda yazan kisiyi mahkemeye vermemeli.
Hatta boyle durumlar bizce mahkeyeme goturulememeli.
Goruldugu gibi, Sn. Magden'e saldiran kisinin cezaya carptirilmasi "takim" gozlugunden bakilsa hosumuza gidecek bir sey, fakat bu fikri ifade ozgurlugu prensibine uymuyor. Ozgurluk ya her yerde olacak, ya da hicbir yerde. Bunun arasi yok.
Yasaga, ya da onun uygulanmasina niye gerek yok? Cunku bir insan hakarete basladiginda, kendi istedigi yonun disinda baska dinamiklere de sebep olur. Bu turlu basari kazanmak isteyen, bir sure kendi kendini dinamitleyecektir.
Basbakan'a donersek: Kendisinin (ya da danismanlarinin) dava ettigi mizah dergisinin tamamen kendine has bir okur kitlesi var, yani o bahsedilen resmi gorunce kitleler birdenbire basbakan hakkinda fikir degistirmiyor. Degistirse de onemli degil cunku o zaman bir dogruluk payi var demektir. Her halukarda, medya kitleselligini kaybediyor, bu yuzden her turlu marjinal isteklere yonelik ufak ve odakli kanallar ortaya cikmakta. Bunlara karismamak gerekir cunku onlarinki de bir istir ve yasakla engelleyince, icerik ureticiler piyasadan gelebilecek sinyali alamamis olurlar. Icerik kaliteleri duser. Aslinda yayinlanan resim oldukca bayagi bir resimdi, belki bu resimden sonra satislar dusecekti ve bir daha yapilmayacakti. Bilemezsiniz. O yuzden kontrol etmeye ugrasmayacaksiniz.
Ergun Babahan
Şimdi siz "muhafazakâr" bir parti olabilirsiniz ama kendi muhafazakâr görüşünüzü toplumun tümüne, özellikle basına dayatamazsınız. Basın özgürlüğüne inanıyorsanız, "müdahale" sözünü kullanmamanız gerekir.
Yanlis
Basbakan "mudahele edecegiz" demedi ki, "mudahele ettik mi?" dedi. Ayrica basbakan istedigi sekilde konusabilir, benim de fikren katildigim bir konusma yapmistir ve uslubunun nasil olduguna da kimse karisamaz. O bir yana, uslup aslinda iyiydi ve politik olarak etkiliydi.
Mustafa Aysan
Özetle kapitalizm, Batılı ülkeleri kalkındırmış, oralarda refah ve zenginlik yaratmış, ama geri kalmış ülkelerdeyse, fakirlik ve mutsuzluk yaratıyor.
Yanlis
Kapitalizm hicbir ulkede fakirlik yaratmadi. Onu miras aldi.
Ferhat Kentel
Belki çok içindeyiz; çok içinde olduğumuz her dönemin bizim için “çok özel” görünmesinde olduğu gibi şartlanmış bir şekilde bakıyoruz belki ama, cumhuriyet tarihi boyunca bu memlekette pek rastlanmadığı kadar “düşünmek” zorunda kalıyoruz.
Dogru
MA
Mutlak gerçeklik gibi kabul edilen ezberleri, kurguları bozan değişimin ritmine, hızına, direnişin, düşüncenin ve bilginin çoğullaşmasına yetişemeyenler ciddi ve acıklı bir şekilde geride kaldılar. Çünkü o bunkerlerinde çok havasız kaldılar, beslenemediler, dönüp dolaşıp tekrar ettikleri iki-üç slogana sıkıştılar...
Dogru
Ayrica ustte tarif edilen, kavramsallastirma karsiti zihniyete cok guzel bir ornektir. Dusunmemek isteyen insanlar, gercekligi kendinden olan (oldugu zannedilen) ve somut seylermis gibi direk alinan sabitler arkasinda saklanirlar ve kabileleri icine cekilirler. Zaman bu insanlari "kabilesi disindakini anlamaya" zorlamaktadir.
Karl Popper de göstermiştir ki, bilim "doğrulanmış bilgi" demek değil, "yanlışlanabilir" teori, yani sınanması mümkün bilgiler demektir. [..] "Bilim" her alanda değil, kendi 'sınanabilir' alanında tek rehberdir; bunun dışında geniş bir "felsefi tercih" alanı da bulunduğu içindir ki, değişik siyasi görüşler vardır, dindar ve ateist bilim adamları vardır.
Dogru
Daha fazla ekleyecek bir sey yok. Sn Akyol cok guzel yazmis. Kutlarim.
Çünkü polis Türkiye'nin her yerinde tuttuğu her siyah tişörtlü çocuğu alıp içeri atıyor. Kolunda dövme bulunan her siyah tişörtlü, kulağı küpeli, çenesinin altında Tarkan tipi ince çizgi veya sakal olan herkese satanist muamelesi yapılıyor. Çocuklar üzerinde müthiş bir terör esiyor. İşin kötüsü sadece polis değil, çevremdeki birçok insan da farklı giyinen, farklı sakal bırakan çocuklara satanist gözüyle bakmaya başladı. Allah'tan savcılar bunların çoğunu serbest bırakıyor,. Ama bunun izi birçok çocuğun üzerinde kalıyor. İşi abartmayalım. Genç insanlar, hatta çocuklar farklı olacak. Giyim kuşamı ile, hali tavrı ile, beğenisi ve dili ile farklı olacak.
Dogru
Evet, her siyah t-shirt'lu satanist degildir. Farkliliklar zenginliktir.
KAOS ne demek? [..] Öngörülebilir olan her şeyin "determine" yapıdan kopması...
Yanlis
Kaos teorisine gore esas tanim (ki yazar bu konuda bilgili oldugunu zannederek o cercevelerde bazi cahil yazilar da yazmisti) "baslangic noktasina olan bagliligin cok hassas oldugu surecler"'dir. DETERMINISTIK OLARAK TA KAOS URETEBILIRSINIZ. Birkac satirla kaotik bir program (ki bilgisayar deterministik bir makinadir) yazmaniz cok basittir. Hassasiyet ne demektir? Baslangic noktasi t=0 aninda formulunuzdeki bir sabitin baslangic degeri demektir - ki bu sabite olan hassas baglilik su demektir ki 1.0 yerine 1.0000004 koyarsaniz t=100 aninda bambaska bir dunya gormeniz sozkonusudur. Buradan hareketle, kaotik bir sistemi kaotik yapan seyin, gozlemci olarak bizim, doga denen sistemdeki sabitleri hicbir zaman kaosu altedecek incelikte olcemeyecek olmamizdir. Yani olcum aletlerimiz bizi 1.000000'a kadar getirir, bir ilerisine gitsek 4'u gorecegizdir, fakat bunu yapamayiz (misal).
Ateist, yani “tanrıtanımaz” insanlara bazen “inançsız” da denir. Oysa bu çok yanlış bir sözdür, çünkü aslında onlar da inançlıdır: Allah’ın “yokluğuna” inanmaktadırlar. O’nun için “vardır” demek bir iman gerektirdiği gibi, “yoktur” demek de iman ister.
Yanlis
Ateistler "bilmemek ile yasamayi goze aldiklarini" olduklarini soylerler. Oldukten sonra ne olacaklarini "bilmediklerini", nereye gideceklerini "bilmediklerini", eger bilimle oraya varirlarsa iyi, ama varmazlarsa bununla yasayabileceklerini (ve olebileceklerini) iddia ediyorlar. Bunun "zor" oldugunu soylemelerinin sebebi de bu. Yani ortada bir inanc yok, inanc gerektiren her alandan bir "cikmislik" ve "bazi seyleri (en azindan simdilik)" bilemeyeceklerini bir "kabullenmislik" var. Sahsen bu felsefeyi takip etmiyoruz fakat bilinen bazi ateistlerin yazdiklarina gore bu boyle gozukuyor.
Referans edilen kisinin sarfettigi “inançlar kamusal alana girmemeli” sozu yanlistir. Diger yandan bu yanlis beyanla carpismak icin "ama seninki de bir inanc" karsi soylemi de yanlistir. Soylenmesi gereken "bireylerin" istedikleri gibi inanip/inanmayip, giyinip, istedikleri yere girip cikabilmeleri ozgurluklerinin olmasidir. Bu hakki kimse kendi kafasina gore bir takim kategoriler yaratarak onlardan alamaz.
Bunu bir tarafa koyduktan sonra, hedonizm ile ateizmin arasinda bir baglanti olmasi mumkun. Tabi tum ateistler hedonist'tir ya da tum hedonist'ler ateist'tir denemez, fakat bu iki kumenin bir "kesisim kumesi" olabilir. Arada bir sebep sonuc iliskisi olmayabilir fakat bir "korelasyon" mumkundur yani... Ote yandan cilginca eglenen Baptist'ler, ve diger "genis yasayan" din kollari mevcuttur. Aslinda bakarsaniz Seyyid Kutup boyle birkac kilise eglencesini (!) seyrettikten sonra anti-Amerikan goruslerini olusturmaya baslamisti... Kendisinin duruma köylü Islam'i gozluguyle baktigini, ayrica seyrettiklerinin uretim metotunun degismesi sebebiyle o ulkede ortaya cikan muthis bir sosyal degisimin ilk kipirtilari oldugunu kavrayabilecek durumda degildi.
Biraz da kulağa şık geldiği için olsa gerek, kimi kalıp lafları pek seviyoruz. Mesela Meclis'in "türbanı üniversitede serbest bırakmak" amacıyla Anayasa'nın iki maddesini değiştirmesi... Karşı çıkanların çoğunluğu aynı şeyi söylüyor: " Böylesi yanlış oldu... Toplumsal uzlaşma aranmalıydı. " Bu konudaki demeçleri izliyorum: Kimse "toplumsal uzlaşmanın" anlamını, nasıl sağlanacağını anlatmıyor. Sadece "uzlaşma olsun" diyor; o kadar! En az 20 yıldır tartışılan... Artık neredeyse üzerine söylenecek bir lafın kalmadığı... Ve ilgili herkesin tavrını belirlediği bir mesele bu... Uzlaşması mı kalmış Allah aşkına; ya çözülür, ya çözülmez!
Dogru
Mustafa Akyol
Ancak olmaz ya, farz-ı muhal, eğer işler onların hayal ettiği gibi gider de bir gün bir “Kürdistan” kurup başına geçerlerse, neler olacağını kestirmek mümkün: Bu “çağdaş” devlete yaraşır bir “ulus” yaratmak için otoriter kolları sıvayacaklar. Aysel Tuğluk’un deyimiyle, “tamamen iyileşmemiş eski bir hastalık” olan dinin toplumsal yaşamdan kazınması işine girişecekler. Bugün “Kürtlere özgürlük” diyenler, yarın “Kürtler için, Kürtlere rağmen” diyecek.
Dogru
Ama bu durum niye sasirtici degil? PKK Marksist/Leninist cikisli oldugu icin Kemalizm'e benzerlikleri var. Ikisi de sosyalist temelli "endustriyel" olusumlardir.
Can Dundar
- madde, fikir suçları, demokratik reformlara [..] ayak direyen MHP'nin türbana gelince aniden özgürlükçü kesilmeleri kimi inandırabilir ki?
Yanlis
MHP kendine "ozgurlukcuyum" demiyor ki! Sadece normal bir siyasi partinin yapacagini yapiyor: OYLARINI ARTTIRMAK. Onun tabani acisindan turbana ozgurluk istemesi ama 301.'e karsi gelmesi gayet mantiklidir. Ustteki tum kalemlere ozgurluk isteyecek baskalari olacaktir - kendine ozgurlukcu "diyen" kesim..
Bir hedefe erismek icin degisik ittifaklar kurmak normaldir. Reagan baskan iken bir kanunu gecirmek icin mecliste olmadik ittifaklar yapardi ki kongrenin cogunlugu o zaman Demokratlar elindeydi. Clinton da bunu takip etmistir. Politikanin mekanizmasi icinde karsi tarafa onun istedigi bir seyler verip ortak istenileni hedefe ulastirmak icin anlasmalar onun mekanizmasi icindedir. Buna ABD siyasetinde at alisverisi (horse-trading) denir.
Mehmet Barlas
Cindoruk türbana ilişkin yeni mevzuatın iptal istemi ile Anayasa Mahkemesi önüne gelmesi halinde, eşlerinin başları örtülü olan üyelerin davadan çekilmeleri gerektiğini söyledi. Ama bu mantık çizgisinden gidildiğinde eşlerinin başları açık olan yargıçların, türban konusunda karar verirken tarafsız kalmaları nasıl beklenilebilir ki?
Dogru
Murat Belge
Özellikle kadınların AKP iktidarından kuşku duymasına bir anlam verebiliyorum. Ama bu kuşkunun da dur durak tanımadan başını alıp olmadık yerlere gittiğini görüyorum. "Siz eğer bugün yaptıklarınızla yarın hepimizi belirli bir kılığa sokacak düzenlemelerin yolunu açtığınızı düşünüyorsanız, meydan boş değil. Sizi uyarmak üzere buradayız; bundan sonra, böyle girişimlere karşı, daha da kalabalıklaşarak burada olacağız!" Bunu söylemek üzere toplanmak ve gösteri yapmak bence çok doğru ve mutlaka olması gereken bir şey. Ama bunu 'Üniversitede başörtüsü yasağı devam etsin' talebine çevirdiğinizde, ortada bir haklılık, bir 'hakkâniyet' kalmıyor. Kendi kılığımı seçme özgürlüğü talebimi, nasıl olur da, başkasına bir kılık yasaklaması talebiyle birleştiririm? Bu nasıl bir 'özgürlük' anlayışı? Buradan o girift ama artık tanıdık koridorlara giriyoruz: Buna karşı çıkmak gerekiyor; çünkü bu çok daha kapsamlı bir planın ilk adımı vb. Yani arkadan 'kamuda' başı bağlı çalışmak gelecek, öğretimin bütün kademelerinde baş bağlamak gelecek, falan filan. Bunlar, şu malum 'takiye' kategorisine giren şeyler. İdeolojik alanda güçlü bir araç, 'takiye'... Hiçbir gerçekliği olmadığı da söylenemez. Metafizik her konu gibi ne varlığı ispatlanabilir ne de yokluğu. Onun için hukuk düzeyinde tamamen geçersiz, abes bir kavramdır. 'Onu öldürdüm, çünkü bir süre sonra beni öldürmek istediğini biliyordum' diye bir hukuki savunma düşünebilir misiniz?
Dogru
Cemil Cicek
TCK'daki 301'inci maddeye paralel düzenlemelerin Avrupa ülkelerinin ceza kanunları ve basın kanunlarında da yer aldığını ifade eden Bakan Çiçek, 'Uyum yasaları mukayeseli hukuka göre hazırlandı. TCK'nın 301'nci maddesi düzenlenirken de buna dikkat ettik. Bu konuda Avrupa ülkelerindeki mevzuat, farklı değil. Bizdeki 301'inci maddenin aynısı İtalya'da da var. Avrupa, 301'inci maddeye yönelik eleştirilerinde samimi ise, önce kendi yasalarına baksın.
Yanlis
Benzer duzenlemeler Avrupa ulkelerinde yok, sadece Italya'da var. Ve kimse kusura bakmasin, modern tarihinde hicbir savas kazanamamis, son elli senedir ortalama hukumet yasi 1.5'u gecmemis, kaliteli bir arabayi hicbir zaman seri sekilde uretememis ve tarihinde fasisizm gibi kara bir leke tasiyan bir ulkeden bu (ve diger) konularda tavsiye almamiz beklenmesin. Turban'dan sonra sira 301'e gelecek ve bu isin takipcisi olacagiz.
Cumhuriyetçi Parti aday adayı olarak 2007 yılı sonlarına kadar yarışı önde götüren eski New York Belediye Başkanı Giuliani 29 Ocak’ta yapılan Florida elemelerinde büyük aralıkla ancak üçüncü olabildi ve adaylık yarışından çekilmeye karar verdi. Daha da önemlisi, Florida ön seçimlerinden önce 5 eyalette yapılan elemelere fazla önem vermeyerek tüm gücünü Florida üzerinde yoğunlaştırması gibi yanlış bir taktik izlemesiydi.
Dogru
Ayrica, Giuliani adayligini sadece 9/11'deki "mucizevi belediye baskanligi" hikayesi uzerinde kurmaya calisti. Fakat durum oyleydi ki aslinda 9/11'den once Giuliani'nin NY'da bile siyasi durumu pek ic acici degildi. Fi tarihinde Hillary ile NY'dan senato adayligi icin kapismis, ama hastaligi yuzunden bu yarismadan cekilmek zorunda kalmisti. Baskan adaylik yarisinda ise insanlari surekli korkutan bir retorik (fear mongering) edindi - seyrettigim bir konusmasinda kalabaliga isaret edip "senin isini istiyorlar, seni oldurmek istiyorlar", gibi tonlar iceren bir suru yabanci dusmanligi ve korkutmaci havalar iceren bir retorik isliyordu, bunu muhakkak 9/11 temasini surekli gundemde tutmak icin yapti. Fakat artik komedyenler ve kendi meslektaslari tarafindan bile makaraya alinir hale gelmisti - Joe Biden adli DP rakibi bir gun Giuliani icin sunlari soyledi: "Bu adamin agzindan cikan her lafta bir zamir, bir fiil, bir de 9/11 kelimesi var".
Obama kampanyasi bunun tam tersi bir strateji izliyor. "Umut", "Degisim" gibi kavramlari isleyerek korku degil iyimserlik uzerine bir kampanya yurutulmekte. Obama'nin aldigi bagislara bakilirsa adaylikta hala sansi var gibi gozukuyor. Hillary Clinton kendi kampanyasina cebinden para koymak zorunda kaldi, ote yandan Obama kampanyasina Internet'ten para yagiyor.
Toplumları yöneten güçler giderek sayısal olarak azalmakta ve merkezi bir konuma gelmektedir. Bir yandan demokrasiden söz edip bir yandan az sayıda gücün yönlendirmesiyle yönetilmek bir çelişkidir ama bir gerçektir. Mesela ABD’de başkanlık seçimi biçimsel olarak tam bir özgürlük içinde cereyan edecektir ama toplum belli güç odaklarının öngördüğü kimseyi seçecektir.
Yanlis
Toplumu yoneten gucler azalmamakta, bilakis artmaktadir. Bu gucler ABD'de 1956 tarihinden beri artistadirlar. Kaynak, teknolojinin onemli oldugunda haklidir fakat onun referans aldigi teknoloji artik degismistir. Bir zahmet Powershift adli kitabi okusun.
Bu partinin yüzde 47 oyla ve 340 milletvekiliyle Meclis'te yer aldığı doğru. Ancak "türban" kararını kendi başına alamaz. [..] Türkiye'de " bürokratik elit " adını verdiğim bir kesim var. . Bu kesim, maddi ve manevi imtiyazlarını savunurken çeşitli değerleri kullanıyor. Bunların başında da laiklik ilkesi geliyor. Üniversitede türban yasağının laiklikle hiçbir alakası yok. Ama sanki varmış da, türban serbest kalırsa, laiklik elden gidermiş gibi bir hava yaratılıyor. [..] Birkaçını sayalım: CHP, İP, TKP gibi küçüklü büyüklü partiler... Çoğu profesyonellerden oluşan, kentli, laikçi orta sınıf ... Alevilerin bir kısmı... Bazı sivil toplum kuruluşları (mesela Atatürkçü Düşünce Derneği, Lions-Rotary tipi dernekler, kulüpler)... Ayrıca, gündemdeki konuya göre, TÜSİAD ve benzeri ekonomi temelli kuruluşlar da bürokratik elitle ittifaka girebiliyor. İşte böyle bir bloğa karşı AKP tek başına mücadele edemezdi.
Dogru
Turban pek cok diger ic cekismeyi temsil eden "bir nokta" oldugu ve bu sebeple cozulmesi, tek parti tarafindan, zora girmis oldugu icin bu konuda MHP ile ittifak siyaseten son derece rasyonel bir adimdi.
Taha Akyol
Fransız Debray'ye göre, cumhuriyetçilikte 'kamusallık' esastır, demokraside ise 'bireysellik' önceliklidir. Debray, başörtüsünden de örnek verir; mealen şöyle: "Sınıfa girerken başörtüsünü vestiyere bırakan kız, cumhuriyetçilere göre, alkışlanacak bir 'erdem' sergilemiştir.
Dogru
Ayrica Debray'in kendisinin de bu goruste oldugunu eklemek isterim. Ve bilin bakalim Debray hangi ana ideolojinin takipcisi idi:
Sosyalizm! Debray militan bir sosyalist idi. Bolivya'da Che Guevera ile beraber calisti, o gunlerde Latin Amerika'da olan militan sosyalist akimlarin taktik ve stratejik yontemlerini inceleyen kitabi "Devrim icinde Devrim?" kiabi gerilla savasi icin bir el kitabi haline geldi. 1960'da Havana Universite'sinde felsefe profosorlugu yapti, 67'de Guevera ile beraber Bolivya'da yakalanip hapise atildi. 81'te Mitterand'in danismanligini yapti. En son haberlere ciktigi konu 2004'te Fransa'da okullarda dini sembollerin takilmamasi hakkindaki kanun idi.
Daha once isledigimiz gibi, Kemalizm, Nazizm, Komunizm gibi tum sosyalist ideolojiler hayatin tum alanlarini etki alanlarina altina alip, kontrol etmek isterler. Fikir, dusunce bu ideolojiler icin super yapinin (superstructure) birer alt ogesinden ibarettir. Insanlarin ne bileceginden tutun, ne giyecekleri, ne dinleyecekleri, seyredecekleri bu yapinin bir parcasi olmalidir. Devlet kendini "kamu" ile ozdeslestirir, ve kamu icin mulkiyeti, istiraki, kari gasp eder. Bunu yaparken insanlarin girisimci kivilcimini yokeder, bilgi akisini engelledigi icin endustriyel bir toplumu bile idare edemez hale gelir. Bu arada insani ve bilgiyi serbest birakan kapitalist ulkeler endustri sonrasi beyaz yakali, kuresel bilgi toplumuna gecis yapmayi basarirlar. Sosyalist toplumlar ise icine kapali, kuru milliyetci, yalanlar uzerine kurulmus duzenlerinin gunden gune curudugunu ve birgun coktugunu seyretmeye mecbur kalacaklardir.
Cengiz Candar
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin genel bir duyarsızlık sinyalini veren AK Parti-MHP ittifakı ile tek bir "temel hak ve özgürlüğü" selektif olarak gündeme getirdiği izlenimini vermemiş olacaktı.
Yanlis
Bu tur yazilari okudukca, gittikce daha fazla problemin psikolojik sorunlu bir merkezden geldigini dusunmeye basladim. Belki de bazi ozgurlukculerin derdi bir ozgurlugun "onceye" digerlerinin sonraya alinmasi degil, belki de sorun bunun MHP ile yapiliyor olmasi. Belki bu kesimden bazi insanlar MHP hakkinda iyi duygular beslemiyorlar, "tarihleri var"... (Candar filistin kamplarinda egitim almamis miydi? Not: PLO Marksist-Leninist bir kurulustu -Arafat'in hayretle "su Sovyetler paldir kuldur nasil yikildi hala anlamadim" dedigi kayitlardadir [1] - ve dogal olarak zamaninda ABD'ye yakin olan MHP'yi boyle insanlar karsisinda bulacakti).
Neyse, tarihiniz tarihinizdir, onyargilariniz da sizindir. Fakat Jung psikolojisine gore "kendinize yakistiramadiginiz" duygulari baskasi ustune "yansittiginizi" farkedin. "Bu is niye MHP ile yapiliyor ki?" sozlerinini kendinize yakistiramiyorsunuz, bunu icin bilincaltiniz size "niye bu is turbanla basladi ki?" sozlerini soyletiyor (cunku biliyorsunuz ki tum ozgurlukler ele alinsa MHP bu isin icinde olmayacakti. Siz tek olacaktiniz. THE ONE. High-one. Hahahaahahaha.
Gecelim bunlari. Lutfen.
Not: Ayrica Makyevelist ifadesi bir hedefe giderken o hedefe "ters dusen" ve "etik olmayan" taktik hamleleri yapanlar icin kullanilir. Bu deyim uzerinde konustugumuz konu icin gecersizdir. Turban ozgurlugu icin baska bir seyi yasaklayan yok burada. Bilincalti saklabanliklari yine ortada: Bu sorunlu merkez icin MHP ile birliktelik neredeyse yasakcilik kadar kotu! Bu partiyle hangi nevrozlari yasadiniz bilmiyorum ama biraz silkinmenin zamani geldi.
Orhan Pamuk
“Türkiye’de insanlar, türbanın daha ziyade siyasi simge olduğu düşüncesiyle türban karşıtı gösteriler için meydanlara iniyorlar. Bu bir özgürlük hakkı mı yoksa bir dinsel dayatma mıdır?” sorusunu Pamuk şöyle yanıtladı: “Kim bunu cevaplama iddiasında bulunursa müteakiben hatalı bir çözüm dayattığında aptal konumuna düşer. İdeal olan davranışları saygıyla karşılamak; meseleye şefkat ve ılımlı biçimde yaklaşmak; sorunlara ve insanlara otoriter bir tavırlara yaklaşmayıp bunları anlamaya çalışmaktır.
Dogru
[1] Bu kesimin yasadigi derin yenilgi Candar'i ote yandan dis politikada asiri Amerikanciliga iten bir sebep olmali. "Bukemedigin eli opeceksin". Bukmeye calismayanlar simdi opmuyorlar da.. Tezkereye hayir, Balkanlarda NATO'ya evet, Ortadogu'da hayir, Kibris'ta BM, Iran'la isbirlikte ABD'ye hayir, Irak'a yardima evet. Buna realpolitik denir. Oteki kucakciliktir.
NTV
Fenerbahçe’nin Brezilyalı futbolcusu Roberto Carlos’un, Real Madrid’de oynadığı dönemde attığı bir gol, Youtube sitesinde bir matematikçi tarafından “imkansız” olarak nitelendirildi.
Yanlis
1) Bahsedilen gol bir matematik degil, fizik problemidir. 3 boyutta 360 derece acida gidilebilecek her yer, zaman, hiz matematik tarafindan modellenebilir. Bunun icin baz fiziksel onkosullari kurmak yeterlidir, sonra oradan tureterek nereye gidecegine bakarsin. Veriyi uygularsin.
2) Konusan adamin asiri geveze (loudmouth), TV lafzani/yari-uzmani (pundit) haline bakilirsa, matematikci oldugu suphe goturmektedir.
3) Futbolda falsolu atis (curve ball) atmak bilinmeyen bir sey degildir, ki bu da kabul edilir fiziksel bir gercektir, o zaman bu durum matematik ile modellenebilir. Konusan gerzegin bunlardan haberi oldugu suphe goturmektedir. Bu falso atislarindan birine ornek surada bulunabilir.
Haberin havasindan bir nevi "tapinma" havasi seziliyor. Bahsedilen futbolcu yetenekli tabii ki ve her turlu ovguyu hakediyor, fakat bunu daha ileri seviyelerde yapmak icin garip "mistik" cagrisimlari devreye sokmaya gerek yok.
Sular çalkalanmadan durulmaz, denir ya hani; demokrasi de böyle çalkantılar yaşanmadan olgunlaşamıyor işte. Bugün üniversitelerde yaşanan kargaşaya böyle bakmak lazım bence. Böylesine çok boyutlu, böylesine müzminleşmiş bir sorunun tereyağından kıl çeker gibi halledilivermesini, Anayasa değişikliği yapılır yapılmaz herkesin gerçeği şıp diye görmesini beklemiyorduk herhalde... O kadar kolay olsaydı, yirmi senedir sürer miydi bu tartışma? Üstelik henüz bu sürecin ortalarındayız.
Dogru
Hasmet Babaoglu
Üniversitede türbana karşı çıkışını “türbanın altına kulaklık takıp kopya çekerler” diye meşrulaştırmak isteyen hocalar var. Belli ki, üniversitenin artık lisedeki gibi sınav yapma yeri olmadığını kavramamışlar; üniversitede sınavların öğrencinin ezberini değil, bilgisini ölçmesi gerektiğini, gerekirse ders notları ve kitaplar açılarak sınav yapılabileceğini anlayamamışlar...
Dogru
Hatta bravo. Daha iyi bir sekilde ifade etmek mumkun degil.
Ergun Babahan
Türkiye'de bugün genç kızlar ve kadınlar, başörtüleriyle toplumsal yaşama katılıyor. Üniversiteye girmeleri, rejimin geleceğini tehlikeye sokacak iddiası bu nedenle abartılı. Bu noktada, zamanlama konusundaki itirazlar da doğru değil, çünkü doğru zaman konusunda kimsenin bir önerisi de yok.
Dogru
Zamanlama konusunda itirazlar mesnetsiz itirazlardir. Siyasetin dinamikleri bu konunun gundemde olmasini gerektirmistir ve ozgurlukculukte samimi olan insanlarin ne zaman olursa olsun bir ozgurlugun geri verilmesinde destekci olmasi gerekir.
Engin Ardic
Tıpkı Turgut Özal'ın "sarı basın kartının etkinliğini kırmak için" ota boka sarı basın kartı dağıtmaya başlaması gibi, patronlar da bir "köşe yazarı enflasyonu" yarattılar. Böylece yazıların kalitesi düştü ama köşe yazarlarının tekeli de kırıldı.
Belki
Daha mantikli bir aciklama, fikren cesitlenen Turkiye'nin az sayida kose yazari ile yetinemeyecegidir. Etkilesimi, ulasimi ve calisma yontemi degisen, hizlanan toplumlarda gorusler, hikayeler, cozumler fazlalasir. Butun bu cozumlerin bir avuc insan tarafindan tatmin edilmesi mumkun degildir. Bu yuzden, "piyasanin etkisiyle" kose yazarlari artmistir.
Ayrica holdinglere bagli gazetelerde mansetler patronun olsa bile kose yazarlari "gazete icinde gazete" olmak gibi onemli bir gorevi ustlenebilmektedirler, ki okurlar onlardan bunu bekler. Yani gazetenin diger kisimlari bir tarafta olsa bile, kose yazarlarinin kendi alanlarinda "diger tarafi" gosterebilmenin mumkun olacaktir. Insanlar bu yuzden kose yazariyla beraber gazete degistirebiliyorlar.
Kose yazarlari icinde niteliksiz insan var midir? Muhakkak. Fakat bu grup, bizce, icinden ciktigi grubun (Turkiye) net bir yansimasidir. Yuzde olarak niteligi butunun kalitesinden ne yuksek, ne de alcaktir.
Mustafa Akyol
Örneğin ben “insanlara adaletli ve merhametli davranmak gerekir” önermesinin doğru olduğunu biliyorum. Beni buna ikna eden hiç bir fizik kanunu, kimya formülü veya biyoloji teorisi yok
Yanlis
Bir insan grubunun dinamikleri ve onlarin birbiri ile etkilesimden cikan sonuclari inceleyen bilim dali Evrimsel Oyun Teorisi'dir. Oyun teorisinin matematigi uzerine insa edilen bu bilimde, t=0 noktasindan belli stratejileri takip eden insan gruplarinda t=n noktasinda "yardimlasma" stratejisinin ortaya ciktiginin gorebilirsiniz cunku yardimlasma hayatta kalma, evrimde bir sonraki basamaga erismek icin onemli bir taktik avantajdir. Ilginc olarak, aynen gercek hayatta oldugu gibi, simulasyonlarda buyuk gruplar icinde "hortumcu" stratejilerin de ortaya ciktigi gorulmektedir cunku bu strateji kendini sadece buyuk gruplar icinde saklayabilir, ama saklayabilirse bir o kadar etkilidir.
Lutfen endustriyel montaj banti ideolojisini bilim ile karistirmaktan vazgecelim. Dinin uzerinde baski kurmaya calisan birincisidir, ayrica, bahsedilen bilim cogu zaman 1800'lu yillarin bilimidir. Bilim yerinde durmuyor, ayni baz metotlari kullanarak pek cok yeni kuram gelistiriyor, mesela Hamilton adli matematikci yardimseverlik geninin (altruism gene) evrimde tercih edilecegini kuramsal olarak ispatlamistir (ardindan bunun zaten dinlerin bir sozu oldugunu farkederek isini gucunu birakip fakir fukara yasayan ve insanlara yardim eden bir din adami olmustur). Din ile bilim arasinda metot benzerligi olmayabilir, fakat varilan sonuclarda pek cok benzerlik olacagini tahmin ediyoruz. Endustriyel cagda bunlar ortaya cikmamis olabilir fakat bilgi caginda bu benzerlikler daha fazla sekilde goze carpmaya baslayacaktir. "Fiyatlarin ne olacagini Allah'a birakin [1]" demekle "piyasada gorunmez bir el fiyatlari belirler" (Adam Smith) demenin arasinda bir fark yoktur. Anlamayi bilen icin kutsal metinler bile bilimsel bir kaynaktir.
Dindar kesim Kemalist'ler ile polemikleri sirasinda kendilerine karsi yanlis sekilde "bilim sopasi" kullanilmasina karsilik vermek icin yine yanlis sekilde "bilim bu konularda ise yaramaz" sozunu soylemekten kacinmalidir. Bu, dindar kesimde bilime karsi bir antipati olusmasina yol acar ve gelecekte "yegane rekabet avantaji" olan innovasyon becerisinin (capability) ulkemizde gelismesini baltalayacaktir. Pire icin yorgan yakmayalim, Kemalist'lerin, Avrupai yobazlarin 17. yuzyil bilimini "guncel bilim" sanmayalim.
Su anda enerji kaos teorisi, cetrefil sistemler (complex systems), evrimsel oyun teorisi, istatistik gibi alanlardadir ve bu alanlardan cikan bulgular yukaridan/asagi yapilanmis endustriyel entegrettuellerin dusunce dunyasini sarsacaktir. Zaten sarsmaktadir.
MA
Bu ayrımdaki sorun şudur ki, bilimin de kendi inanç-bazlı iman temeli vardır. Tüm bilim, doğanın rasyonel ve anlaşılabilir bir düzene sahip olduğu varsayımı üzerinden işler.
Yanlis
Burada bahsedilen "inanc"ta bir hipotezdir. Tersi veriden ortaya cikarsa bilim onu da aninda terkeder. Fakat hangi veri olursa olsun dini inancin terkedilmesi gerekmez.
[1] Ebu Yusuf Kitabü'l-Haraç s. 91: Ebu Davut 111. 272; Tirmizi, 111, 605; İbn Mace, 11, 741
Sabah
İnternet, sınırsız bir bilgi hazinesi. Ancak şiddetten çocuk pornosuna, sanal çetelerden kişi hak ve hürriyetlerini zedeleyen yayınlara kadar, son dönemde İnternet üzerinden işlenen suçlar, toplumu ve aileleri huzursuz etmekte; birçok aile için İnternet'i "korkulan" bir mecra haline getirmekte. Bilgi kirliliği temiz bireyleri zehirlemenin yanında, zaman zaman ülkenin en temel kurum ve kuruluşlarını örseleyen ve yayılması engellenemeyen bir depreme dönüşmekte.
Yanlis
Her arac onu kullanan kadar temiz ya da kirlidir. Bilgi kirliligi olacaktir, bunun onune gecemezsiniz. Kirlilik arasindan duzgun olan bilgiyi bulabilmek, filtrelemek bir cozumdur ve bu cozum bir servis olmaya baslayacaktir, ve otomize programlar bu alanda yardim etmeye baslayacaktir, zaten bu olmaya baslamistir.Internet, aynen piyasa gibi, kendi kendini regule etmesi gereken bir ortamdir. Yapi itibariyle gayri merkezidir ve kuvveti buradan gelir.
Hic bir merkezi yasak Internet caginda etkili olamaz. Eger filtreleme gerekiyorsa, her ev ya da cafe bunu kisisel bazda kendi cocuklarini/musterilerini korumak icin yapabilir. Tek bir yazi yuzunden tum sitelere erisim engellenmesi hem yanlis hem etkisizdir. Suclu, eristigi bilgiyi aksiyona cavirirse ceza almalidir.
Ayrica "kişi hak ve hürriyetlerini zedeleyen yayın" kelimesi anlambilimsel bir sacmaliktir. Birine hakaret, onun ozgurlugunu kisitladiginiz anlamina gelmez. Herkes sacmalama hakkinda sahip olmalidir.
Mustafa Akyol
Ancak liberallerin de biraz esnek olması lazım. AK Parti geçmiş 5 yılda kadın haklarından Kürt sorununa kadar bir dizi meselede büyük reformlar yaptı. Kendi tabanının hak taleplerine sürekli göz yumması, hem ilkesel hem de siyasi açıdan doğru olmazdı. Başörtüsü meselesini çözmek için MHP’yle ittifak kurması da siyasetin doğasına uygun, rasyonel bir adımdı.
Bazı liberallerin şiddetli bir MHP alerjisi var. Dahası Başbakan’ın başörtüsü uğruna diğer özgürlükleri MHP’ye “sattığına” inanıyorlar. Oysa biraz pragmatik düşünüp iki şeyi görmeleri gerek: Bu süreç içinde MHP “bürokratik oligarşi”nin değil “millet”in yanında olduğunu ilan etti ki, bu Türk demokrasisi için önemli bir kazanım. İkincisi, “AKP-MHP ittifakı” mevcut gündemle sınırlı ve muhtemelen geçici bir durum. Yarın bir gün “Kürtçe öğretimi” gündeme geldiğinde belli ki farklılıklar ön plana çıkacak.
Dogru
Bu konuda bir potansiyel aciklama daha eklenebilir: Mizikci Ozgurlukculer duruma soyle bakti - "ben senin favori ozgurluk istegini destekliyorum karsiliginda kendi favori ozgurluklerime karsi kaldirac gucu (leverage) elde ediyorum". Bu kaldirac gucunun (yani etkisi uygulanan kuvetten daha fazla olan turden kuvvetin) mihenk tasi butun ozgurluklerin paket halinde gundeme gelmesi idi. Fakat AKP, MHP ile bu isi yapmaya kalkinca, Mizikci Ozgurlukculer baktilar ki kaldirac kuvvetlerini kaybedecekler, birdenbire sarkiyi degistirdiler ve yaygarayi bastilar.
Fakat bu grup, reel durumu, AKP'nin hissiyatini ve Turkiye politik tabani iyi okuyamadigi icin fena halde cuvalladi. Bunun sebepleri sunlardir:
1) AKP'nin AB yolunda istegi azalmamistir. Evet, AB geri kalmis endustriyel yobaz bir gruptur, fakat Erdogan'in aynen IMF konusunda soyledigi "borcumuzu istersek oderiz fakat borcun olmasi kredi bulmakta kolaylik sagliyor, cunku surekli bir iliski sagliyor" durumu ufak farkliliklarla AB icin de gecerlidir. Bu reel durum, halen degismemistir. Daha basitlestirelim: Iliski varsa, para geliyor. Nokta. Bu durum halkin destegi azalsa da degismeyecektir.
2) Entegrator elit'e karsi guclu siyasi durusun olmasi onemliydi.
Mizikci Ozgurlukculer yukaridaki iki durumu kavramayip mizikcilik yaptiklari icin ozgurlukler arasinda esas kendileri bir onem siralamasi yapiyor durumuna duserek, onemli bir fikri celiskiyi goz onune koydular. Ayrica MHP'ye gicik oldugu icin karsi cikanlar, sosyalist tarihlerini hala ustunden atamadiklarini gosterdiler. Diger bazilari, fikirler yerine "seylere", yani ozgurluk yerine AB'yi koyduklari icin, kavramsallastirma karsiti zihniyet olduklarini, yani kabilecilik yaptiklarinin rengini verdiler.
Her halukarda - bu durum tamir edilemez bir durum degildir, fakat bazi kof hissiyatlari ortaya sermesi acisindan faydali olmustur. Final analizde, bu mizikcilik aynen gozuktugu gibiydi - korkak, cocukca ve oldukca fevri.
Ali Bayramoglu
Başörtüsü meselesi etrafında "demokrasi-Kemalizm-modernizm" merkezli tartışmada demokrasi zaafıyla eleştirilenler, kendilerini eleştirenlere AK Parti yandaşı, iktidarın askeri gibi etiketler yapıştırıyor, hatta bu etiketi utanmazlık, sahtekârlık gibi kelimelerle süslüyorlar…Durumu bir iktidar kavgası olarak algılıyorlar…Yazık…Birkaç önce şöyle mırıldanmıştık: "Düşünce siyaset karşısında özerktir, özerk olabilmelidir. Düşüncenin bir siyasi anlayışın işine yaraması ya da bir başka siyasi grubun çıkarlarına ters düşmesi, o düşünceyi ve sahibini o gruplara siyasi olarak yandaş ya da karşıt kılmaz…". Düşünceyle, kalemle yaşayan insan bunu böyle bilir…
Dogru
Fakat kavramsallastirma karsiti zihniyet bunu bilmez ve bilemez. O fikirler yerine kisiler, olgular yerine gruplar ile dusunur. Eleyerek konjekture gore irdeleme kabiliyeti yoktur. Fikirlerini degil kabilesini savunur. Bu kabilenin ismi AB olsa bile durum degismez, bagli oldugu ideal'ler degil gruplanmalardir.
Ve onun her zaman bir "yabancisi" vardir.
Mahir Kaynak
Uluslararası konjonktürde bütün taşlar yerinden oynuyor. Önümüzdeki bir iki yıl içinde Türkiye AB’den uzaklaşacak. İttifak kuran ABD ve Rusya, Türkiye’nin Balkanlar, Ortadoğu ve Ortaasya’da nüfuzunu güçlendirecek. Türkiye ‘emperyal vizyon’ politikasına dönüyor...
Belki
Sn. Kaynak bazi sonuclari dogru yakalamis olsa bile, bunlarin sebepleri hakkinda yaniliyor... Bir kere Turkiye'nin "emperyal" olacagi safsatadir. Nufuzun genislemesi demek emperyal olmak demek degildir. Ulus devletin gucunu azalacagi dogrudur fakat bunun sebebi "fikri" bazi gelismelerdir, AB, ABD, Rusya gibi "seyler" degildir. Temeli ta sanayilesmenin yerini bilgi/innovasyon ekonomisine birakmasindan baslayip corap sokugu gibi gelen durdurulamaz bazi gelismelerin sonucudur.
Ayrica butun bu senaryolarda Turkiye'nin edilgen bir aktor gibi gosterilmesine hic taraftar degilim. Turkiye aktif dis politikasi ile son zamanlarda/olaylarda bilincli bir aktordur. Bazi secimleri dogru yaparak elini kuvvetlendirmistir. Komsularla sifir sorunlu dis politikayi baslatan AKP'dir - birileri disaridan gelip "bak soyle bir oyun oynayacagiz, vs. vs." gibi karin agrilari sarfetmemistir. Hatta kuvvetli ihtimal buyuk devletlerin politikasinin Turkiye'nin yeni dis politikasina gore sekillendigidir.
Kaynak'in mantigindaki bosluga bir ornek, eger AB nufuzunu arttirmak istiyorsa, niye Sarkozy liderliginde Fransa'nin (ki AB'nin temeli olan Almanya/Fransa ittifakinin bir bacagidir) Turkiye'ye soguk durmayi sectigidir.. Realpolitik Turkiye'yi bir arada bir derede tutmayi gerektirmez miydi? Bu kaldirac kuvveti (leverage) niye kenara atilmistir? Demek ki baska dinamikler devrededir.
Kosova'da Turkiye'nin tercihleri tamamen tarihine ve amaclarina uygundur. Oncelikle 1) burada fi tarihinde Sirp'lara karsi yapilan hareketta Tony Blair'in on planda olmasi gayet mantikliydi (onu insanlik kahramani gibi karsilayan budalalar oradaki realpolitik amaci gorememislerdir) cunku ortada tarihi olarak Almanlara yakin Hirvatlar ile tarihi olarak Ruslara yakin olan Sirplarin arasinda sıkısmıs bir Kosovo vardir, ve tabii ki Ingiltere bu durumda denge faktoru olusturmak icin ucuncu faktor olan Arnavutlarin tarafina dusmustur. 2) Turkiye bu cografyada AB'yi vey BM'yi degil (ki bunu gayet rahatlikla yapabilirdi), NATO'yu on plana cikartarak gayet mantikli bir secim yapmistir cunku tarihi olarak "bizden" olan Arnavutlarin cikarlari icin tarihi olan bu ittifaklar faydali degildir, oradaki ucuncu kuvvet Turkiye/Arnavutlarin isine yarar. Ayni Turkiye Kibris'ta NATO'yu, AB'yi degil, Birlesmis Milletler'i on plana cikartmistir cunku orada AB icindeki Yunanistan'in gucu kirilmaya ugrasilmaktadir.
Yani orada olup bitenler oyle her yerde A takimi, her yerde B takimi ile aciklanacak seyler degildir. Tablo bir kakafonidir ve tek sabit Turkiye'nin cikarlaridir. Ulus devletler guc kaybediyorsa bu cagin dinamiklerindendir ve buna ABD'nin kendi ulus devleti ve ona tekabul eden derin devleti de dahildir.
AB'nin, eger boyle devam ederse guc kaybedecegine taraftarim. Ama boyle derken sadece enerjiden bahsetmiyorum - yani enerji kaynaklarini falan kesebilirsin, adam gider nukleeri one cikarir, yeni yakitlar bulur, vs. Sebep bence bu olmayacaktir. Sebep, innovasyon/servis ekonomisinin yeterince yayilmamasi, kabile zihniyetinin devam ettirilmesi, cogulculugun sekteye ugratilmasi dinamiklerinden kaynaklanan bir geri kalmislik olacaktir. Burada sebep dis faktorler degil, bizzat AB'nin kendisi olacaktir. Yeni cag, oyle politburo toplantisi yapar gibi toplanip Lizbon'da "hedefimiz IT'de 1. olmak" gibi merkezi/hamasi idare edilecek bir sey degildir. O toplantida olanlar bu laflar sarfedilirken gulmemek icin kendini zor tutuyordu. Binayneleyh toplantida konulan hedeflerin hepsi birer birer iskalanmistir. Fransa'da bazi okuzler hala biyoteknikler ile uretilmis yiyeceklere karsi cikiyorlar. Tarimi subvanse ediyorlar. Nerede innovasyon? Onu yapmazsan battin demektir. Bu is bu kadar basittir.
Hadi Uluengin
BÜTÜN bunları, AKP'ye nispeten "yakın durdukları" gerekçesiyle, Türkiye'deki bir dizi liberal aydına da aynı "yol arkadaşlığı" uyarısının yapılıyor olmasından dolayı yazdım. Her koyun kendi bacağından asılır, sürüden olmadığım için kişisel açıklayacağım. Evet, derin mesafeme rağmen iktidar partisine kısmen olumlu baktığım doğrudur. Ama burada belirleyici olan nokta AKP değil, bizzat b-e-n'im! "Yol" benimkisidir! Meselá, arşivler şahidimdir ki yirmi yıl önce de üniversitelerde türbanı savunuyordum. Ve madem ki ilkedir, serbestiyi hangi parti tanırsa tanısın, onun tavrını sahiplenirim. Söz konusu tutum benim özgürlük, sivillik ve laiklik anlayışımda kesin bir "etik"tir! Fakaat, buradan yola çıkıp, o "b-e-n"i ve "bizler"i, Humeyni'yi destekledikten sonra kellesi giden İranlı "yol arkadaşları"na benzetmek demagojinin dániskasıdır!
Dogru
Eser Karakas
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, 8 Ocak günü yaptığı bir basın toplantısında ekonomi dünyasının en parlak iki Nobelli ismi, Amartya Sen (Hindistan kökenli İngiliz) ve Joseph Stiglitz (ABD’li) ile danışmanlık ilişkisi kurduğunu ve bu iki büyük bilim insanına belirli konularda ‘düşünce misyonunu emanet ettiğini’ ifade ediyor.
Dogru
Fransa burada da Ingiltere ornegini takip etmeyi secmis - Stiglitz'in 1999'da Ingiliz hukumetine verdigi cok onemli bir makalesi "Bilgi Ekonomisi Icin Kamu Politikalari " Ingiltere ve Iskocya'da su anda yeni egitim politikalari icin sablon olarak kullanilmaktadir.
Emre Akoz
Ben de aynı ısrarla " Doğrulanmış bilimsel teori olmaz… Ancak, henüz yanlışlanmadığı için geçerli olan bilimsel teori vardır" dedim.
Belki
Bazi teoriler bir sure tamamen dogru olarak kalip sonra eksiklikleri ispatlansa bile, gecerliliklerini surdurmeye devam edebilirler. Newton mekanigi orta olcekteki boyutlar icin hala gecerlidir, dogrudur ve kullanilmaktadir. Kuantum mekanigi ve izafiyet, sirasiyla, cok kucuk ve cok buyugu aciklamak icin kullanilirlar ama gozle gorulur evrene gelince Newton differansiyel denklemleri hala gecerlidir.
Barlas yazisinin (alinti Akoz'den fakat yani Barlas'in) genel havasi hakkinda: Esnek olmakla herkesin soyledigi ile oradan buraya savrulmak arasinda fark olmali. Bilim felsefesi diyorsaniz, Popper'in "yanlisligi gosterilebilme (falsification)" kistasini bileceksiniz. Ona gore bir teori eger "yanlisligi deneyle gosterilebiliyorsa", yani yanlis olabilecek kadar net bir durus gosterebiliyorsa, bilimsel teoridir. Bir teori "ak" ile "kara" arasinda bir pozisyon almalidir. Herkes icin hersey olan bir aciklama bilimsel degildir, ya da etiketlere siginmayalim, karar vermenize saglayacak bir yol gosterici olamaz. Buna yapay zeka literaturunde "asiri aciklama (overfitting)" de deniyor - model veriyi cok fazla esneklik icerip "asiri" acikliyorsa, o zaman yeni veriyi aciklama ozelligini kaybetmeye baslar. Ozet olarak soyle soyleyelim: "Madalyonun bir yuzu.. oteki yuzu.." usulu kaypak modeller ve insanlar bilimsel degildirler. Sn. Barlas bu marazdan cok cekiyor (zaten o yuzden surekli akil hocalarina ihtiyaci var -Ozal gibi-), demek istedigimiz hem Tusiad'i hem ozgurlugu savunamayacaginiz zamanlar olacaktir. Burada yol gostericiniz herkesin soyledigi degil, belli bazi prensiplere dayali yanlisligi gosterilebilir ak/kara bilimsel duruslar olmalidir. Bir gun Toffler, bir gun Rifkin pesinde oradan oraya suruklenmek dusunce adamligi degil, magazin fikriyatciligidir.
Cuneyt Ulsever
Örneğin, yıllardır türbanla üniversiteye giremeyenlerin "dışlanmışlık" duygusuna sahip çıkarken aynı zamanda diğerlerinin "tehdit algılaması"na da sahip çıkmalarını beklerdim.
Yanlis
Bahsedilen her iki secenegi ayni anda tatmin etmek imkansizdir. Ya birini ya da otekini sececeksiniz. Tehdit algilamasina sahip olanlar geri kalmis endustriyel ideolojinin saksakcilaridir ve hatali bir pozisyondadirlar. Aptali tek dokunusta akillandiracak sihirli degnek olsa inanin bunu kullanirdik, fakat yapacak bir sey yok. Degisim olacak, ve tehdit algilamasinda olanlar bosuna endiselendiklerini gorecekler. Bunu yapmadan gormenin caresi yok.
Ilerisi icin: Siyasette "politik sermaya (political capital)" onemli bir kavramdir. Turban serbestligi tabandan alinmis politik sermaye olacak, tabani saglamlastiracak, boylece 301, vs. gibi onemli konularda AKP'nin bu sermayeyi harcamasini saglayacaktir (eger koklu degisime niyeti varsa). Bekleyip gorecegiz. Degisim olmazsa, en azindan bir ozgurluk kazanilmis demektir. Bu da hic yoktan iyidir.
Hincal Uluc
"Cennetin yeryüzündeki promosyonu" diye yazmıştım, Küba dönüşü yıllar önce..
Yanlis
Bu bahsedilen "cennet"'ten kacip Amerika'ya denizden ulasmaya calisanlarin sayisi 1994 yilinda 30,000'i bulmustur. Bu rakam, ufak nufusu olan bir ulke icin bir felakettir. Dunyadaki sosyalistler icin Kuba romantize edilen "yikilmamis son kale" sayilan bir yer olsa da Kuba geri kalmis bir memlekettir ve burada suc buyuk olcude Fidel Kastro'nun vizyon eksikliginde yatmaktadir. Muhakkak ABD'de cok vahim dis politika hatalari yapmistir, fakat bu tek basina bahane olamaz. Geri kaldik/biraktirildik polemiginde suc her zaman birincisindedir.
Ustteki gibi sozleri sarfeden bir yazarin temel ozgurlukler karsisinda olmasi da bir raslanti olmamali. Sosyalizm, bilgiyi (arz/talep, haber, fikir) kisitlamak ister ve bilgiyi ve kulturu, sembolik olan her seyi kendi "superyapisi (superstructure)" icinde bir alt oge olarak gorur. Ne yazik ki ne bilgi, ne kultur yeni dunyada kontrol edilip "merkezden" yonlendirilecek seyler degildir.
Ergun Ozbudun
"Sayın Bölükbaşı'nın gazetenizde yayımlanan röportajındaki görüşlerini çok beğendim. Kendisiyle görüştüm. 42. maddeye yapılacak 'Başkalarının hürriyetlerini ihlal etmeme' sınırlaması, endişeleri giderir, anayasal koruma sağlar. Çünkü toplumda ciddi bir kesimde endişe konusu olan, başı açık kızlara, türbanlı öğrenciler tarafından özellikle taşra üniversitelerinde baskı yapılacağıdır. Bu olur mu, ne ölçüde olur, bilmek mümkün değil. Ancak, anayasal önlem alınması yararlı olur. "
Yanlis
Bahsedilen sinirlamanin kotuye kullanilmayacagi ne malum? Bu, bir yasagi kaldirip arka kapidan tekrar iceri sokmak demek olabilir. Bu faraziye duruma karsi cozum yeni yasak degil, sikayet hatti acmak, universite genelinde demokrasi/ozgurluk dersleri bilinci yayginlastirmak olabilir.
"Bazi zenciler otobusun ön tarafina oturunca gurultu olmasi mumkun" diyerek zenciler otobusun arkasinda oturmaya devam etsin diyemeyiz. Kotu ihtimali gogusleyip, dogru olani yapmamiz gerekir. Bahsedilen turdeki (baski) durumlari cezai olarak ve her sart icin ozel (case by case basis) ele alinmalidir. Boyle baskilar, eger varsa, evde siddet (domestic violence) problemi ile ayni seviyede takip edilmelidir.
Herhangi bir özgürlüğe karşı olup da bunu açıkça ortaya koymaktan çekinenlerin çok sık başvurdukları bir gerekçe vardır: "Şimdi sırası mı? Şu şu meseleler dururken siz nelerle uğraşıyorsunuz" Bu itiraza genellikle talep edilen özgürlük doğrudan karşı çıkılamayacak kadar haklı ve güçlü olduğu zaman başvurulur. [..] Bu tip itirazlar karşısında ilk olarak söylenmesi gereken temel ilke, özgürlükler arasında hiyerarşik bir ilişki; bir öncelik- sonralık sıralaması yapılamayacağıdır. Hele hele temel bir hakkın ihlali söz konusu ise, hiç kimse hiç kimseye "sen şimdi bekle, sıran daha gelmedi" deme hakkına sahip olamaz. Herkes için kendi can acısı en önemlisidir ve diğerlerini beklemek zorunda değildir. Çünkü bu hakları sağlamak lütuf değildir, zaten ondan gasp edilen bir şeyin iadesidir.
Dogru
Sert siyasi gelişmeleri sanıldığı gibi sadece ve özellikle "zamanlamalar ve yöntemler" üretmez, yapısal sorunlar ve tutumlar üretir…
Dogru
Son tartışmalar özgürlükler arasında hiyerarşi kurma girişiminin nasıl bir çıkmaz olduğunu da göstermiştir. Öncelik hakkın tahakkukudur; çözülmemiş başka haklar var diye sıradaki sorun ertelenemez. Hele hele 301’in henüz değişmemiş olması bahane gösterilip başörtüsüne mani olunamaz.
Dogru
İnsaf ve merhamet duyguları rafa kaldırılmış, gencecik kızlara iç düşman muamelesi yapılmıştır. Türban yasağının kaldırılması değil, bu şekilde uygulanması bir zorbalıktır. [..] Bunları "bilgi" olarak bilen, "vicdan" olarak hisseden ve yıllardır mücadelesini veren bir yazar olarak, Sayın Gül'ün bu anayasa değişikliğini onaylamayıp Meclis'e geri göndermesini gerekli buluyorum!
Yanlis
Bakiniz: Ustteki diger yazarlarin aciklamalari.
Ayrica, Sayin Akyol'un daha once tezkere konusunda da pergelinin sastigini hatirlatiyorum ve ben de bunu okuyucularin "dikkatine sunuyorum". O tarihlerde tezkereyi TUSIAD'in da desteklemesi bir raslanti miydi acaba? Sn. Akyol TUSIAD frekansindaki "aman fazla kipirti olmasin (don't rock the boat)" tutumunu biraz fazlaya kaciriyor mu? Sn Akyol "kurumsallastirildi mi?" (Shawshank Redemption filmini seyredenler bu referansi hatirlayacaktir).
Şimdi Türkiye'deki üniversite sınav kapısına dönüyorum. Yani perukla üniversite sınavına giren genç kız öğrencilere. Dünya dini inancın beyinsel kimyasını inceliyor. Ama biz, dini inancın bilimsel ve sosyolojik boyutunu düşünmeden önce baştaki türbanı çıkarmaya uğraşıyoruz. Ve işin ilginç tarafı, türbanı çıkaramadığımız için onun üstüne sakil bir peruk ekliyoruz. Böylece devletle türbanlı kız ilginç bir sosyal kontrata imza atıyor. Genç kız saçını göstermiyor ama devlet de saçı görmüyor. Çünkü araya takma saçlardan oluşan bir tarafsız bölge koyuyoruz. Berlin'de duvarların yıkıldığı bir dünyada, insan saçından örülmüş duvarlar bir türlü yıkılamıyor. Ortada bir mantıksızlık var. Ya dünyanın gelişmiş ülkelerinde bilim manasız işlerle uğraşıyor, ya da biz. [..] Ya bu sorunun cevabının bulunacağı güne kadar ne olacak. Benim cevabım çok basit. O manasız peruğu fırlatıp atmak ve türbanla üniversiteye girebilmek. Sonunda hayat çok güzel ve bir tane. Bırakalım onunla ilgili kararı o hayatı yaşayan insan versin.
Dogru
Amerika'nin Ortadogu'daki "dis ucgenin" gucunu bolmek icin Iran'i hep sistem disinda tutacagini soylemistik. Peki Amerika Iran'a karsi ciddi bir operasyona girisir mi? Eger ABD rasyonel dusunurse, bunu yapmak istemeyecektir, daha dogrusu bunu yaparken Iran'i cok fazla koseye kistirmak istemeyecektir cunku Iran'in elinde onemli bir koz vardir.Hurmuz Bogazi.Hurmuz Bogazi dunya petrol tanker trafiginin %40'nin gectigi bir noktadir ve bazi yerlerde darligi 2 mile kadar inmektedir! Bu durum, dibine mayin dosenerek trafigin en azindan bir sure icin durdurulmasini mumkun kilmaktadir. Bitmedi: Bu noktadan trafigin 2030 yilinda petrol trafiginin %60'ini temsil edecegi tahmin edilmektedir. Japonya bugun bile petrolunun %75'ini Hurmuz Bogazindan gecen tankerlerden temin etmektedir.Ve analistlere gore, bu bogazdan petrol gecisinin kisa bir sure durmasi bile finansal kaos demek olacaktir.Bu bogaz, Iran-Irak savasinda karar verici nokta olmustu - birbirleri ile savasirken tolere edilen (cunku petrol paralarinin aldigi silahlar parayi tekrar sisteme dondurmus oluyordu) statusko, Hurmuz Bogazina mayin koyulmasi ve sonucunda bir Amerikan savas gemisinin hasar gormesi ile tehlikeye girdi. Buna karsilik ABD, "praying mantis" adli operasyonla Iran'in korfezdeki kabiliyetine ciddi darbe vurdu. Bu ufak carpisma Iran'i savasi bitirmesi icin ikna etti.Ozet: Hurmuz Bogazi yuzunden ABD Iran'i koseye kistirmamak icin ozen gosterecektir, ote yandan diger cikarlari icin sistem disi tutmak icin cabalayacaktir. Olasi bir Clinton, McCain baskanligi bu politikayi devam ettirir. Obama'nin (daha dogrusu onun dis politika uzmani Brezinski'nin) ne yapacagi belli degil. Bu renkleri alabilmek icin Brezinski'yi iyi okumak lazim (bkz: The Choice: Global Domination or Global Leadership).
Kuzey Irak'taki operasyonu destekliyoruz.
Ayrıca Sn. Bülent Ersoy'un da bu operasyonu desteklememe hakkını destekliyoruz. Aklından geçeni söylemiştir - erkek kadınmış vallahi bravo. Hahahahaha. Şaka bir yana, herkes istediği fikri belirtir. 318 kalkmalıdır. Zorunlu askerlik kalkmalıdır. 301 kalkmalıdır. Daha devam edebilirim, ama siz en iyisi sağ köşedeki kalkmasını talep ettiğimiz kanunların listesine bakın.