thirdwave

Github Mirror

Hafta 36

Yasemin Congar

Siyasi iktidar ile medya patronları arasındaki marazi ilişkiyi bitirme potansiyeli taşıması açısından, bu kavga “hayırlara vesile” sayılabilir. [..] Bu sert kavgada açılmaya başlanan gizli defterler, bu ülkede medya-siyaset ilişkisinin temizlenmesini isteyenlerin sesini güçlendiriyor ve bu çok önemli. [..] Erdoğan’ın Doğan’la ilgili biriktirdiklerini ortaya dökme noktasına gelmesinde bardağı taşıran, bu grubun son haftalardaki haberciliği olabilir. Ancak Doğan Medyası deyince Başbakan’ın aklına Ergenekon, kapatma davası, türban davası, yeni anayasa tartışmaları ve tabii, geçen seneki 27 Nisan muhtırası, 367 kararı, cumhuriyet mitingleri, 22 Temmuz genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bu grubun yaptığı yayınlar da geliyor kuşkusuz.

Ve şundan emin olabilirsiniz ki, kendisine ve partisine karşı kapatma davası açan, darbe planları yapan, iktidardan düşmesi için iktisadi kriz çıkmasını bile isteyen zihniyetin tehdidini üzerinde sürekli hissediyor. [..] Başa dönersem, Erdoğan-Doğan kavgası siyasetle medya arasındaki kirli pazarlıkları, aldım-verdimleri, imtiyaz ortaklıklarını deşifre edip Türkiye’de yıllardır süren ve demokrasi önündeki büyük engellerden biri olan karanlığı yırtma vaadi taşıyor.

Dogru


Emre Akoz

[..] iki komutan da konuşmalarını; Habermas, Karl Popper, Francis Fukuyama gibi Batılı düşünürlerden yaptıkları alıntılarla bezemişti. [.. A]ynı düşünür ve kavramlardan yararlanarak, bambaşka yorumlar yapmak mümkün.

Belki

Zorlarsaniz olabilir ama, bunu yapmanin da sinirlari var. Ne kadar ugrasirsaniz ugrasin, Popper'a "diyalektik iyidir", Fukuyama'ya "demokrasi tum dunyaya yayilmayacak" sozlerini soylettirmezsiniz. Eger bu yapiliyorsa, bu, okuyanlarin bu yazarlari anlamadigini gosterir. Bunu yapiyorlar mi? (GK tefrika, lahika, sahika, konusmalar, vb. seyleri takip etmedigim icin bilmiyorum).


Fehmi Koru

Birey değil cemaat

Yanlis

Dogrusu, hem birey, hem cemaat olacak.

Uretimi bireysel yapabilen yeni kabiliyetli birey, zaten ekonomik sartlarin ittirmesi, ozendirmesi ve kazandigi paranin artmasi ile bireyligini daha rahat yasayabilecek, tum ekonomide artan kisisellestirme (personalization) sayesinde, isteklerini, kendine gore daha rahat elde eder hale gelecektir.

Kisisellesen uretimin oldugu dunyada bireyler kisisellesir.

Fakat ayni anda, bu kisi, hizli degisim caginda bazi "degismezlik" adalarina ihtiyac duyabilir. Toffler'in Future Shock adli kitabinin tamami bu konu uzerinedir. Ve bir cemaat bu adanin ta kendisidir. Cemaat her boyda, sekilde gelebilir (illa dini olacak diye bir kural yok). Bir motoksiklet cetesine giren bir kisi de bir cemaatin parcasidir. Bu cemaatin belli bir giyinisi, konusma tarzi, yapmayi sevdikleri (motosiklete binmek), okudugu kitaplar, dergiler vardir. Bu cemaate girerek kisi hem bir hobiyi takip etmekte / sevdigi bir isi yapmakta, hem de ayni anda bir "yasam tarzi" elde etmektedir. Bu yasam tarzinin "bilinir", "tahmin edilir", "rituelimsi" bir tarafi ve bu yuzden hayatin, en azindan bir bolumunu, basitlestirici bir yani vardir. Basitlik nedir? Mesela Hell's Angels grubuna giren bir kisi, her gun ne giyerim sorusundan kurtulmus olur: Her gun siyah deri ceket giyer. Tabii ek olarak, dinlerin vermeye ugrastigi "niye?" sorusunun cevabi, o cemaat icin elde edilen kazanimlardan biri olabilir... Ayrica derin bir kultur mevcuttur, kisisel gelisim sozkonusudur, vs.

Bu konuyu surada aciklamistik.

Gelecekte olmayacak olan, merkeze biat eden "tek tip", patates baskisindan cikmis kitlelerdir.


Mustafa Akyol

Sosyal devlet ilkesi, devletin her vatandaşa belirli bir refah düzeyi sunması gerektiğini öngörür. Bu ilke bizim anayasamızda yazılı olsa da, pek zengin bir ülke olmadığımızdan etkili bir biçimde uygulanamamıştır. Gerçek sosyal devletler Avrupa’dadır. Mesela Fransa sosyal bir devlettir. Eğer işsiz kalırsanız Fransız devleti ise ‘işsizlik maaşı’ öder. Hasta olursanız tedavi eder. ‘Devlet baba’ya güvenip huzur içinde uyuyabilirsiniz.

Kulağa iyi geliyor, değil mi? Oysa biraz incelenince bu sistemin tembellik ve hantallık ürettiğini görürsünüz. Devlet herkese baktığına göre, kimsenin fazla çalışmaya niyeti yoktur. Yeni bir iş kurup risk alacağınıza, ‘işsizlik maaşı’na talim edersiniz. Nitekim Fransa bugün Avrupa’da en az yeni iş kuran ve istihdam yaratan ülkedir. Yaratıcılık ve yenilikçilikte sınıfta kalmaktadır. Fransız ekonomisi, hemen kuzeyindeki İngiltere ile karşılaştırılınca epey kötü durumdadır. Zaten bu yüzden Sarkozy az da olsa ‘Anglo-Sakson modeli’ne geçmeye çalışmaktadır.

O modelde ise devlet minimum düzeyde bazı sosyal hizmetler verir, ama toplumu daha çok kendi dinamiklerine bırakır. Bunun sonucunda rekabet artar ve girişimcilik yükselir, yaratıcılık gelişir. Bugün dünyanın en büyük ve dinamik ekonomisine sahip olan ABD sosyal devlet değildir ve zaten başarısını da kısmen buna borçludur.

Peki ABD’de ihtiyaç sahiplerine kim el uzatır? Başka herkesten önce, Orgeneral Başbuğ’un hiç sevmediği o dini cemaatler. Dünyanın en ‘kapitalist’ ülkesi olan Amerika, aynı zamanda hayırseverliğin en çok kurumlaştığı ülkedir. Amerikalıların kiliselere ve diğer hayır kurumlarına yılda aktardığı bağış miktarı 300 milyar dolar gibi dev bir rakama ulaşmaktadır. Bu parayla ücretsiz veya çok ucuza aş evleri, bakımevleri, hastaneler ve bin bir türlü yardım kuruluşu işletilir. ABD, milli gelirinin yüzde 1.7’si ile ‘dünya bağış şampiyonu’dur. Onu 0.73 ile İngiltere izler. Aynı rakam Fransa’da sadece 0.14’tür.

Yani çoğu Fransız, yardıma muhtaç insanlara ‘git, sana devlet baksın’ demektedir.

Dogru

Ek olarak; Fransiz "memurlar" yardimseverleri kendine rakip olarak ta gorur: Durum Fransa'da o kadar vahimdir, "memurlar" hayatin her alanina o kadar mudahil hale gelmistir ki, bugun Fransa'da birilerine yardim amacli birsey yapmak neredeyse suc haline gelmistir.


Mehmet Altan

Ataturk dokuzu bes gece oldu der resmi tarih, hicbirimiz dusunmeyiz, sahiden oyle mi diye; tam memurlarin ise baslamasindan bes dakika sonra mi öldü? [2]

Mantikli

:) Yani, memurlarin bu saati uydurmus olmasi mantikli... Hayatin her alanina mudahil olmaktan bahsediyorduk degil mi?

[1] Hacir, G., Refleks, Salyangoz Yayinlari, 2007, sf. 74.

[2] Er, D., A., Mehmet Altan: Ikinci Cumhuriyet'in Yol Hikayesi, Hayykitap, 2008, sf. 60


Taha Akyol

[..] Abdullah Gül’ün Ermenistan’a gitmesini eleştirirken “Ne değişti?” diye soruyor. [..] Bu önemlidir. Evet, ne değişti? [..] On beş yıl geçtikten sonra gelinen nokta, on beş yıl önceki gibi değildir. Bir yanda soykırım iddiası Batı’da daha geniş bir kabul görerek Türkiye’yi sıkıştırmıştır... Öbür yanda Türkiye’nin Kafkasya politikası Ermenistan’ı izole ederek enerji ve ulaştırma hatlarının dışında bırakmıştır; bunun sonucu olarak açlığa sürüklenen Ermenistan’da Türkiye ile ilişki kurma eğilimi güçlenmiştir.

Eksik

Bu konu hakkinda Economist'te guzel bir yazi cikti. Yazinin tezi sudur: Turkiye, son Gurcistan isgali sebebiyle bundan sonraki krizleri daha iyi idare edebilmek icin yeni bir Kafkas Stabilite ve Ortaklik Platformu (KSOP) ortaya atti. Bu platform Rusya ve Gurcistan basta olmak uzere, Ermenistan ve Azerbeycan tarafindan kabul gordu, ama bolgedeki aktorlerin hicbiri bunun bir yere ulasmayacagini dusunuyorlardi. Bu umutsuzluklarinin sebebi, bu platforma dahil olmasi gereken Ermenistan ile Turkiye'nin diplomatik iliskisinin olmamasiydi (Karabag sorunu yuzunden). Fakat son Kafkasya olaylari, Turkiye'nin tum bolgede olan cikarlarinin aciliyetini arttirdi. Yani son Ermenistan yakinlasmasi, Turkiye'nin KSOP'yi bolgede aktif hale getirebilmesi icin gereklidir.

Muhakkak bu yakinlasmanin soykirim iddialari ve taraflari uzerinde yapici bir yan etkisi de olacaktir. TV'de mactan once yapilan roportajlarindan birinde, ABD Silikon Vadisinden Amerikan aksani ile Turkce konusan bir Ermeni Amerikali (inanilmaz bir karisimdi) birisini gordum. Mac haberini duyunca gaza gelip, ucaga atlayip, maci seyretmeye gelmis. Bu yakinlasmanin diyaspora uzerinde bu gibi yapici etkisinin olacagi kesin.

Economist yazisinda bir diger vurgulanan, Turkiye'nin Ermenistan'i izole etme politikasini simdiye kadar basarili olmadigi icin, artik komsusu ile "konusmaya da" bir sure once baslamis olmasidir. Bu konusmalar uzun zaman gizlice yurutulmustur, ama bir sure once durum basina sizmistir (Economist'e gore bunu yapan da buyuk ihtimalle kizgin bir Azerbeycanlidir).

Ozet: Turkiye/Ermenistan yakinlasmasi gayet acik bir realpolitik gerekliligin cercevesinde gelismektedir.

Not: Uluslararasi iliskilerde yapilan onemli hareketleri "bir onceki buyuk olay"'a baglamaya ugrasmak ise yarar... Konustugumuz ornek baglaminda bu "buyuk olay" nedir? Gurcistan isgalidir! O zaman bu cercevedeki aciklamalari aramak gerekir (tabii sonra o aciklamalari da elekten gecirmek). Aktorlerin ne dedikleri degil, her zaman "en onemli stratejik amaclari" onemlidir, eylemler buna gore sekillenir. Aktorler her zaman rasyonel de olmayabilir, kultur kodlarinin esiri bir sekilde hareket ediyor olabilirler. O zaman etkili analiz icin burnunuz iyi koku alacak, rasyonalite/degil zamanlarini hissedeceksiniz, ve zamanlamayi her zaman gozeteceksiniz. Dunya hayatinda degismez "onemli maddeler/seylerin" ne oldugunu bir kere bileceksiniz. Nedir? Petrol. Para. Ticaret. Teknoloji. Yakinda: Su. O zaman rezervleri Suudi Arabistan'a rakip olan Irak isgal edilince saf saf "sebep petrol degildi" deme durumuna dusmezsiniz. Bunlar Strateji 101 (bu son paragraf ortaya atilmis bir beyandir, Akyol'a hitaben soylemiyorum).


Gokhan Ozgun

Post-modernizmde yuvalanmış en büyük ‘tehlike’ nedir, bilir misiniz? Sonunda ‘hakikatin’, sözde ‘objektif’ olanın, yani ‘gerçekliğin’ önüne geçmeyi başarmasıdir.

Karisik, kelime yanlis

Oncelikle: Hakikat ve gercek kelimeleri birbirinin aynidir. Sozlukte hangisine bakarsaniz, aciklamak icin digerini referans verir. O zaman postmodernizm yorumunu su sekilde degistirmek daha iyi olabilir: "Postmodernizmde yuvalanmis en buyuk tehlike objektifligin ayaklar altina alinmasi, ve bir "yenilik" kisvesi altinda gayet cig bir bilim karsitligi ve subjektivizmin pazarlanmasidir". New Age Bullshit.


Cemil Ertem

Türkiye’nin eğitim sorununa köklü bir çözüm bulabilmesinin yolu, her şeyden önce, var olan yoksullaştırıcı ve akıl dışı ekonomi politikalarından vazgeçmesinde yatıyor. Çözümün ikinci adımı da eğitim için bir model geliştirmek ve onda ısrar etmek. Bugün Türkiye’de devlet eski ve çürümüş bir eğitim sisteminde ısrar ederken, eğitime yatırım yapan özel sektör de onu taklit ediyor.

Tabii burada okullaşma oranı, bütçeden eğitime ayrılan pay, bölgesel eşitsizlikler gibi devasa ve bu köşenin çapını aşan sorunlara değinemiyoruz. Burada üzerinde durduğumuz ve anlatmak istediğimiz Türkiye’nin bu eğitim modeliyle eğitime bütçeden yüzde 3-4 değil, yüzde 10-15 gibi oranlar ayırsa bile eğitim sorununu çözemeyeceği. Dolayısıyla işsizliği de çözemeyeceğini söyleyebiliriz.

İrlanda 1987’den sonra geliştirdiği modelle hem milli gelirini arttırmış hem de eğitim sorununu çözmüştür. Ama İrlanda’nın milli geliri artarken gelir dağılımı da düzelmiştir. Bu eğitim sorununun çözülmesi için ilk adımdır.

İrlanda eğitimde sağladığı başarıyla Doğrudan Yatırımları kendisine çekerek tam istihdama yaklaşmıştır. Dünya rekabet sıralamasında, İrlanda hızla yükseliyor. Bunun anlamı İrlanda Ar-Ge yapıyor, kaliteli ve markalı, teknoloji yoğun mal üretiyor demek. Bu katma değeri yüksek maldır; bunu dünyaya sattığınız zaman yalnız milli geliriniz yükselmez, gelir dağılımınız da düzelir. Çünkü bu malı ancak bunu üretecek eğitimi almış insanlar üretir. Bunlara da üreticiler dünya standartlarında ücret ödemek zorundadır. Yoksa bu işgücü başka yere gider. Örneğin Avrupa’nın başka bir yerinde rahatça iş bulur. Dolayısıyla bir ülkenin eğitime yatırım yapması, ezberci ve boş bir eğitim sistemi yerine yaratıcı ve bilişim dünyasına ayak uyduracak bir eğitimi öne çıkarması geleceğini de kurtarması demektir. Kimse demesin, İrlanda’nın nüfusu dört milyon bizimle karşılaştırılmaz; karşılaştırılır önemli olan nüfus değil model ve anlayıştır.

Katiliyorum

Asaf Savas Akit[..] örneğin işsizlik hızla artınca devlet aracılığı ile onlara iş yaratmanın, yardım etmenin yolları aranır ve bulunur.Problem bu kafada zatenDevlet bulur, devlet yapar.. Bazen devlet "surasi benim icin onemlidir" der ve orada piyasa disi bir mekanizma olusturur. Sonra dinamik girisimciler gelirler, o mekanizmanin saginda, solunda, cevresinde, ustunde paketleye, paketleye bambaska servisler olustururlar; Yaparlar, cunku firsatcidirlar, ama is o kadar olur ki artik bu sistemde devlet elini goremez hale gelirsiniz - ama altta o curumusluk durmaktadir.Sonra bir gun alttaki mekanizma bir coker ve gerisi pamuk ipligi gibi cozulur. Ve kendini bilmez bazilari gider bu durumdan firsatcilari suclarlar. Tekrar soyluyorum: Yollari yaparsan o yollarda gidecek arabalar olur. Firsati olusturursan, firsatcilar oraya ususurler. Kapitalistler zaten surekli firsat pesindedir, hele Amerika gibi bir ulkede... Programci bir arkadasim, hic unutmam, Furby denen oyuncagin ciktigi yillardi - bir Furbymania esiyordu. Bu arkadas bir oyuncakci dukkaninin yanindan geciyormus, tam da Furby'lerin satilmaya basladigi ana denk gelmis. Bu da hemen iceri dalmis aninda 10 tane Furby almis! Noel geliyor biliyor ki talep olacak. Noel'e kadar bekledi sonra Furby'leri 3 kati fiyatla eBay uzerinden catir catir satti!

Kapitalist bunu yapar. Firsat alani olusturursan, oraya gelen olur. Ayni sekilde, eger ortada "garantiligi" nispeten yuksek bir durum olusturursan, tatli kar imkani fazla olur ise, insanlar, yani sistemin isleyen aktorleri bu tarafa dogru akarlar.Gokhan OzgunHayatımda çok çok az müze gezdim. Müze gezmeyi hiç mi hiç sevemedim. Bunun nedenini de, kitaba olan düşkünlüğüm gibi, hiçbir zaman anlamamıştım.Ben deMuze gezmeyi ben de sevmem. Sebebini soyle rasyonalize ettim; Bizim cagimiz "istedigim sey istedigim anda (on-demand)" cagidir ve medya bize dijital olarak gelir. Endustriyel cag icin onemli bir kavram olan senkronizasyon bizim icin onemsizdir - muze acildiginda, kurumus, soguk, olu ve Ozgun'un dedigi gibi "baskasi icin onemli olan" eserleri gezeceksin, bu bizim icin olmekten beterdir... Bu eserleri gezme etrafinda "efendim bunlari bilmek entellektuelligin bilmemne gostergesidir" gibi bir kultur olusturulmasi da bizim umrumuzda degildir. Gorulecek onemli bir sey varsa, Net'e tasirsin, 3D imajlar da konulabiliyor, koyarsin, istersek istedigimiz anda goruruz. Istemezsek gormeyiz.Dijital dagitimin eglence tuketimini nasil degistirdigi hakkinda bir yazimiz yakinda gelecek.Etyen Mahcupyan Başbakan Erdoğan’ın Doğan grubunu hedef alan sert tutumu genel olarak tepki gördü ve hatta bu tavrın basın özgürlüğüne ve demokrasiye aykırı düştüğü söylendi. Ancak mesafeli bir yaklaşımla baktığımızda [..], Doğan grubundaki medya organlarının dramatik abartmalarını ciddiye almak zor.[..] meselenin arka planına gittiğimizde Erdoğan’ın Doğan grubuna nazaran daha ‘temiz’ olduğuna dair yaygın bir kanaatin olduğunu gözardı edemeyiz. Bunun nedeni ilan gelirlerinin neredeyse dörtte üçüne hâkim olan bu grubun, geçmişte siyasi iktidarlar üzerinden birçok ekonomik imtiyaz elde etmiş olması. Nitekim bu son gerilimde de Doğan grubunun satın almış olduğu Hilton Oteli arazisine rezidans inşa etme isteğinin etkili olduğu anlaşılıyor. Görünen o ki, bu talebin resmî makamlarca reddedilmesine rağmen ısrarcı olan Doğan Grubu işi hafif yollu şantaja kadar götürmüş. Bunun üzerine zarar etmekte olan CNN-Türk’ün acilen gereksindiği kara frekansını da hükümet engellemiş. Ancak Doğan grubu buna elde tutmakta olduğu Deniz Feneri kartını oynayarak cevap vermiş... Ve böylece Erdoğan’ın ilişkiyi afişe ettiği noktaya kadar gelinmiş.Ancak olay biraz daha karmaşık... Doğan grubunun geçmişte yakın olduğu ve imtiyaz ürettiği hükümetlerin ortak bir özelliği vardı. Bunlar laik kesimin taleplerini öne alan, bu kesim içindeki dar bir işadamı grubuna çıkar sağlayan ‘merkez’ iktidarlardı. Taşranın ülkenin batısında yoğunlaşan ekonomik tahakküm karşısında sürekli kaybettiği bir paylaşım süreciydi bu... AKP ise tam tersine giden bir değişim dinamiğinin ürünü. Bu parti Anadolu’da yükselmekte olan yeni bir burjuvazinin ve kentleşmenin temsilcisi. Üstelik AB üyelik sürecinin yaşandığı, küreselleşmenin Türkiye’yi bölgesel olarak dünyaya entegre ettiği bir dönemin içindeyiz. Bunun anlamı AKP’nin taşıdığı yeni ekonomik sınıfın, yerleşik laik burjuvaziye muhtaç olmadan dünya ile ilişki kurmasıdır.Dahası AB sürecinin çoğulcu demokrasiyi ve çoğunluk iktidarını ima etmesi nedeniyle, söz konusu yeni burjuvazinin uzun süreli bir iktidar olanağı doğmuş durumda. Diğer bir deyişle Türkiye AB çizgisinde kaldığı, demokrasisi sekteye uğramadığı sürece, ekonomik alanın da geçmişe nazaran epeyce farklı bir paylaşım tablosuna yol açması kaçınılmaz. Kısacası demokrasinin yeni bir sınıfsallaşmayı beslediği, imtiyazların artık eski sahiplerine gitmeyeceğini ima eden bir dönemin içindeyiz. Bu durum Doğan grubu ve onun gibi şirketlerin geçici bir yenilgi ile değil, piyasadan silinme tehlikesi ile karşı karşıya olduklarının da habercisi. Çünkü bu şirketlerin hiçbiri bugünlere rekabetçi koşullar altında gelmediler ve dolayısı ile hiçbiri iyi yönetilmiyor...Söz konusu arka plan Doğan grubunun son dönemdeki gazeteciliğini de açıklıyor... Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını, 27 Nisan’da askerin e-muhtırasını destekleyen, aylarca Ergenekon haberi vermediği gibi, darbe girişimini de küçümseyerek gizlemeye çalışan bu kendine has habercilik, aslında Doğan grubunun ne denli sıkışmış olduğunun da göstergesi. Çünkü bugün basın özgürlüğü ve demokrasi havariliği yapan söz konusu yayın organları, epeyce uzun bir süreden bu yana demokrasiyi rafa kaldıracak bir darbe girişiminin de dolaylı destekçiliğini yapmaktaydı.Anlaşılan o ki, laik kesim içinde ekonomik avantajlarını yitireceğini anlayan bazı kesimler, demokrasi içinde bir çıkış yolu göremedikleri ve kesin bir yenilgiye doğru gittikleri değerlendirmesini yaparak daha da ‘devletçi’ bir çizgiye kaymakta beis görmediler. Aslında bu kesimin ille de darbe veya askerî idare istediğini öne süremeyiz. Onların istediği AKP’nin gitmesi ve geçmiştekine benzer bir ‘merkez’ hükümetin başa gelmesi. Bu alternatifin görünür gelecekte demokrasi içinde olamayacağının anlaşılması ise, muhtemelen şimdiki siyasi tercihe ve ona uygun bir ‘gazeteciliğe’ yol açmış durumda...Erdoğan ise artık şantaj ve pazarlığa ‘eyvallah’ demeyecek gibi gözüküyor... Bu daha fazla çatışma demek ve seçimlere yaklaşırken karşımıza muhtemelen bir medya savaşı şeklinde çıkacak...

Dogru


Etekler Tutustu

John McCain apar topar secim kampanyasini birakip Washington'a kostu, ve burada "gundemdeki kurtarma plani gecinceye kadar kampanyami durduruyorum" mesajini verdi. Muthis taktik gibi dusunulmesin - arkasinda ciddi bir evham yatiyor. Son anketlere gore ABD'de yasanan finansal kriz McCain'in oylarinda dususe sebep oldu, Obama one gecti. Her ne kadar hem McCain hem Obama da 700 milyar dolarlik kurtarma planini destekliyorlarsa da, eger plan gecmezse, ve/yada ortalik duzelmezse, bunun faturasi Cumhuriyetcilere yazilacaktir.

Muhafazakar dusunur/yazar Fukuyama gecende bir soz soyledi; Duyanlar olabilir, Irak Savasi'ni destekleyen sonra hata yaptigini soyleyen bu muhafazakar dusunur Obama'yi destekledigini acikladi. Bu karara nasil ulastigini sorduklarinda soyle cevap verdi: "Bir eleme sureci (process of elimination) uyguladim. Bence Cumhuriyetcilerin bir ucuncu donemi haketmiyorlar. Geri kalanlardan, Hillary'den hic hazzetmiyorum (ABD'de boyle yeminli Hillary dusmanlari coktur, ben de hic sevmem), bu elemeden geriye sadece Barack Obama kaldi".

McCain bu kriz sirasinda Cumhuriyetci partiyi toparlayamazsa, bahsedilen "eleme" surecini uygulayacak insan sayisi artacaktir.

Ah bu arada: ABD secimlerinde isleyen genel bir kural, secimlere "bolunmus" olarak giren partinin, o secimleri hep kaybediyor olmasidir. Cumhuriyetciler kurtarma plani hakkinda ciddi bir bolunme yasiyorlar. Cunku Cumhuriyetciler icinde sIkI liberteryenler vardir ve bu adamlar oyle paranin etrafa haldur huldur sacilmasindan hic hazzetmezler. Batan batsin derler. Tabii kurtarma isi hikayenin yarisi. Isleri buraya getiren devletciligin daniskasi ama o tarafi uzun sure "caktirmadan" yaptilar, simdiye kadar hissedilmemisti.

Yani McCain bu bolunmeyi durdurmak icin geri dondu aslinda. Geveledigi laflara bakin, "birleselim, Cumhuriyetci/Demokrat kardes olalim, partizanlik yapmayalim" gibi bir suru karin agrisi. Arada "kaynamaya" ugrasiyor, durum bu.

Bir yandan "isin basinda" goruntusu vererek, "daha iyi yonetici" ayaklarina yatiyor.

Strateji ise yarayacak mi zaman gosterecek. Eger Cumhuriyetciler korku politikalarinda ve kultur kodlari manipulasyonlarinda basarisiz olurlarsa (Obama tarafi engelleyebilirse) Obama'nin alma sansi artar. Obama'nin zenci olmasinin secimde buyuk bir etkisi yok, baskanliga cok yaklasan ilk zenci zaten o degil. Clinton ikinci donemi oncesi Colin Powell butun anketlerde ezici bir populerite ile "istese olur" kesinligi gosteren bir durumdaydi (bu anketlere guvenin, Bush II icin aylar once ayni anketler fikir vermistir, ve iyi ekonomiye ragmen herif secilmistir). Clinton'un bu durumdan cok rahatsiz oldugu zamaninda Beyaz Ev'de calisanlarin anilarinda islenmisti.


Taraf dun yanlis bir sekilde ABD'de kurtarma planinin gectigini yazmis. Herkesin bildigi gibi plan gecmedi. Bu haberi baz alan kose yazarlari da o yonde yorumlar yapmislar; Ortaya ilginc bir "alternatif tarih" durumu cikmis. Bu hatanin nasil ortaya ciktiginin dinamigini aslinda ogrenmek isteriz. Bir sey yetistirmek icin, olurlugu yuksek olan bir olay manset olarak atmak mubah midir? Hata yabanci basini takip eden kiside midir? Oyle ise bu kisi fena cuvallamistir.Bu hata, tabii ki Ergenekoncu medyanin yaptiklari ile karsilastirilamaz. Bu cenah bilerek/amacli olarak yalan yaziyor - arada fark var.


Vur Tayyip


Yeşilci / çevreci cenahta da bazı hurafeler var; Wired dergisi su yazida bu hurafeleri cevaplandırmış, ve tam tersinin çevre için daha iyi olabileceğini belirtmiş. Mesela nükleer enerji gibi "klasik yeşilcilerin" uzak durmak istediği teknolojilerin, aslında çevre için daha iyi olduğunu belirtmiş. Tüm tavsiyeleri altta listeledik: 1. SEHIRLERDE YASAYIN: Şehir yaşamı gezegen için çok daha iyi. 2. KLIMA FAYDALI: Klima ile hava sıcaklığını ayarlamak, ısıtmaktan daha az CO2 salınımına sebep oluyor. 3. ORGANIK YIYECEKLER CEVAP DEGIL: Sürpriz! Klasik tarım yöntemlerinin gezegene daha az zararı var. 3. ESKI AGACLARI/ORMANLARI KESIN: Ağaçların yası arttıkça CO2 emmekten ziyada atmosfere CO2 atmaya başlıyorlar. 4. COZUM CIN: Çin, şu anda alternatif enerji donanımında en önde gidiyor. Bunu yapıyorlar çünkü yapmak zorundalar. Küresel ısınma Çin'in kıyılarını sel, iç bölgelerinde ise kuraklık ile tehdit ediyor. 5. GENETIK MUHENDISLIGI KABUL EDIN: Çok verimli "Frankenyiyecekler (bu isim Frankenstein'dan geliyor) " sera gazi emisyonunu azaltıcı katkıda bulunabiliyor. 6. KARBON ALISVERIS SISTEMI ISLEMIYOR: Karbon alışveriş fikri iyi bir fikirdi, ama fayda getirmesi çok zor. 7. NUKLEER ENERJI KULLANIN: Kabul edin. Nükleer enerji büyük kapasitede enerji sağlayabilecek en çevreci enerji formu aslında. 8. HIBRID ARABA DEGIL - IKINCI EL ARABA: O yeni Prius'u satın almayın! Onun yerine kullanılmış bir arayaba bakın. 9. EN KOTUSUNE HAZIR OLUN: İklim değişikliği bir gerçek. Buna alışın.