thirdwave

Github Mirror

Osmanlıca

N. R. Keddie araştırması

Ortadoğu'da kendini bir milliyetçi kimlikle özdeşleştirmek [..] ancak değer yargılarının hızlı ve radikal bir değişimi sonrası olabildi. Bu değişim, anlamı daha önce değişik hatta çoğunlukla negatif çağrışımlar yapan kelimelerin pozitif ve milliyetçi şekillerde tekrar tanımlanması üzerinden olacaktı. Mesela eğitimli Osmanlı vatandaşı için "Türk" kelimesi eğitimsiz Anadolulu köylüyü tarif etmek için kullanılıyordu. Elit tabakası kendini tarif etmek icin "Osmanlı" kelimesini kullanırdı [..]. 19 yüzyılın önemli bir bölümüne kadar da Osmanlıca Türkçesi, Osmanlı'nin kendisi tarafından Türkik bir dil olarak kabul edilmemistir, Arapça, Farsça, ve Türkçe bazı öğelerin bir kırması olarak görülmüştür [ve öyledir], ve bu dil çorbasında Türkçe hiyerarşinin en altındadır [1]. Diger yandan "Türkiye (Turkey)" kelimesi de Avrupalılar tarafından Osmanlı'nın müslüman kesimlerini temsil etmek için kullanılmıştır, ve Türkçe'ye bugünkü kullanıldığı haliyle Batı'dan ithal edilmiştir.

Benzer şekilde Arap ülkelerindeki "Arap" kelimesi çöl bedevisi anlamına gelmekteydi; İbn Khaldun kelimeyi bu şekilde kullanmıştır. Aynen Türk kelimesi gibi, "Arap" kelimesi de o zamanlarda pek iltifat sayılmayan çağrışımlar yapıyordu, burada tek fark Türklerin aksine Arapların kendi diline en azından Arapça ismi vermiş olmalarıdır. Dini eğitimin dili olmasına rağmen Arapça dili de yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nda aşağı bir konumda görülmüştür, dünyevi, idari istekleri olanlar daha prestijli görülen Osmanlıca'yı öğrenmek zorundaydı.

[1] Bu topraklara gelen giden yöneticilerde sürekli bir "saray dili" yaratma çabaları görülüyor nedense. Osmanlıca sonrası Türkçe'ye geçilmiş fakat bu sefer "arı Türkçe" çabası ile o da aşırı çetrefil hale getirilmiş, ve (yine) halktan uzaklaşılmış. İsmet İnönü o karmaşık evre için "kimse kimseyi anlamıyor" yorumunu anı defterine not düşecektir.