Endüstriyel İdeolojilerin Temelleri: Senkronizasyon
Üretim ve tüketim arasındaki sürekli büyüyen mesafe, insanların zamana bakışında büyük değişimlere sebep oldu. Serbest olsun, kontrollü olsun, piyasanın hakim olduğu her toplumda zaman = para desturu hakim olmuştur, çünkü endüstriyel ekonomilerde büyük paralar ödenmiş makinaların boş durmasına izin verilemezdi. Bu makinalar da, eşyanın tabiatına göre, kendi ritimlerine göre hareket ediyorlardı; işte bu faktör, 2. dalga için önemli bir prensibin daha ortaya çıkmasına sebep olmuştur: Senkronizasyon.
Aslında en erken insan topluluklarında bile işin belli bir zaman akışı içinde organize edilmesi kavramı yabancı değildi. Mesela avcıların bir avı yakalaması için, balıkçıların ağları, kürekleri çekmesi için birbirlerine zamansal olarak uyumlu halde çalışmaları gerekiyordu [..] Fakat, en azından 2. dalga'nın makinaları gelinceye kadar, toplumlardaki çoğu senkronizasyon organik ve doğal olarak ortaya çıkmıştır. Bu senkronizasyon mevsimlerin değişimi, dünyanın dönüşü, kalp atışı gibi biyolojik süreçlerin ritmini takip etmiştir.
- dalga toplumları ise makinaların ritmine göre hareket etmeye başladı.
Fabrika üretimi yaygınlaştıkça, makinaların yüksek masrafı ve bu makinaların çalışmasının işçiler ile yakın bağlantısı sebebiyle artık çok daha rafine bir tür senkronizasyon gerekliydi. Eğer fabrikada iş yapan bir grup, işlerini tamamlamakta geç kalmışsa, bu durum montaj bantının geri kalanındaki herkesin işi gecikecek anlamına geliyordu. Bu sebeple tarımsal toplumlarda hiç önemli olmayan dakik olmak (punctualıty) kavramı sosyal bir gereklilik haline geldi, ve bu tür toplumlarda birden bire kol saati, masa saati gibi aksesuarlar yayılmaya başladı. Öyle ki saatler 1790'li yıllarda artık sıradan eşyalar haline gelmişlerdi. Yani saatlerin topluma yayılması İngiliz tarihçi E. P. Thompson'a göre 'tamı tamına endüstriyel devrimin daha fazla senkronizasyon gerektirdiği anda' vuku bulmuş bir hadiseydi.
Benzer şekilde, endüstriyel toplumlarda çocuklara daha küçük yaşlardan 'saatin kaç olduğunu söyleyebilmelerinin" öğretilmesi bir raslantı değildir. Çocuklar zil çaldığı anda okulda olmaya şartlanırlar, ki böylece ileriki yaşlarında düdük çaldığında fabrikada, alarm çaldığında ofiste olma 'yeteneğini' öğrenmiş olurlar. Bu şekilde artık yapılan her türlü iş zamanlanacak, ufak parçalara bölünerek sıralanacak, ve gidişatları saniyeden bile küçük birimlerde ölçülmeye başlanacaktı. "9'dan 5'e" diye bilinen zaman dilimi milyonlarca çalışanın zaman algısının merkezine oturacaktı.
Senkronize edilen iş hayatından ibaret değildi. Kar amaçlı olsun olmasın, her türlü politik ortamda, tüm 2. dalga toplumlarında sosyal hayat saate ve makina gerekliliklerine bağımlı hale getirilmiştir.
Önceden tanımlı belli saatler dinlenmeye ayrılmıştır. Standart uzunluktaki tatiller, çay / kahve molaları çalışma zamanı arasında belli aralıklarla yerleştirilmiştir. Tüm çocukların okul zamanları / eğitim dönemleri belli zamanlarda başlayıp, ve belli zamanlarda bitecek şekilde tek tip (üniform) olacak şekilde düzenlenmiştir.
Hastaneler, hastalarını sabah aynı saatte uyandırıp kahvaltı verirler. Yoğun saat (rush hour) zamanında ulaşım sistemleri bocalar. Yayıncılar eğlence programlarını en fazla izlenme saati kavramına göre (prime time) zamanlamaya uğraşırlar. Her şirketin tedarikçisi ve dağıtımcısıyla senkronize hale gelmiş bir tepe (peak) saati ve sezonu oluşur. Trafik polislerinden tutun, fabrika iş takipçilerine, oradan zaman / bordro elemanlarına kadar senkronizasyon alanına odaklanmış (specialist) tipler türeyecektir.
Bu yeni endüstriyel zaman sistemine bazıları direnmiştir. Ve burada yine cinsiyet farkları ortaya çıkar. 2. dalganın çalışma hayatında yer alanlar çoğunlukla erkektir [kol kuvvetine dayalı işin ön planda olması sebebiyle] ve saat-zaman kavramına ilk önce / en çok onlar şartlandırılırlar.
- dalga toplumlarında kocalar sürekli karılarının onları beklettiğinden şikayet ederler. Eşlerinin 'zamana hiç saygıları yoktur', randevulara 'hep geç kalmaktadırlar'. Fakat buradaki esas sebep o zamanlarda kadınların makinaya ve dışa bağımlılığı az olan ev işlerine odaklanmış olmalarıydı. Benzer sebeplerden dolayı şehirli toplumlar kırsal toplumları küçük görmüştür, çünkü onlar 'yavaş' ve 'güvenilmez' insanlardı. Bu tür şikayetlerin çıkış noktası aslında aşırı bağımlılık gerektiren 2. dalga toplumlarının, tarla ve ev odaklı
- dalga toplumlarıyla olan farklılığındaydı.
Ve nihayetinde, 2. dalga'nın toplumlarda baskın hale gelmesi ertesinde hayatın en özel kısımları bile artık endüstriyel zamanlama sisteminin emrine girmekten kurtulamaz. ABD'de, SSCB'de, İsveç'te, Singapur'da, Danimarka'da, ve Japonya'da aileler sabah aynı anda kalkmakta, kahvaltı etmekte, bir yerlere (ise, okula) gitmekte, çalışmakta, eve dönmekte, yatağa yatmakta, ve hatta aynı zamanda aşk yapmaktadırlar. Tüm toplum, endüstriyel saatin tıklamasına göre artık aynı anda ve birlik halinde hareket etmektedir.