Asimov
Gelecek tahmini, uygarlıklar, bilimden söz açılmışken Asimov'un Foundation ve robotlar hakkındaki roman serisine atıf yapmamak olmaz. Bu seri bir dizi ya da filme çevirilecek olsa, uzay operası (space opera) diye nitelendirilebilecek, "büyük" olayları ve epik kişilikleri merkez alan bir roman serisidir. Asimov seriye başlamadan önce Toynbee'nin Roma İmparatorluğu hakkındaki kitabını okumuş ve kitaptaki Galaktik İmparatorluğu için Roma İmparatorluğunu örnek almıştır. Seri Hari Seldon adli bir matematikçi ile başlar. Seldon, yeni geliştirdiği psiko-tarih adlı bir bilim ile imparatorluğun çökeceğini tahmin etmiştir. Fakat bu matematik sadece "büyük" olayları büyük bir örneklem kullanarak tahmin edebilmektedir. Burada Roma İmparatorluğu çöküşü ile paralellik var, ve arkasından takip edecek barbar çağı kitapta Seldon tarafından tahmin edilir. Seldon, bundan sonra barbarlık çağının kısalması için galaksinin en ücra köşesinde bu çağda yokolması kesin olacak bilimi depolamak için bir merkez kurar. Vakıf burasıdır. Vakıf kavramı bana hep 80'li yılların Japonya'sını ve (kısmen) İsrail devletini hatırlatmıştır. Her iki devletin de doğal kaynakları azdır, bu yüzden inovasyona dayanarak gelişmelidirler. Vakıf, aynen Japonya gibi, "ufak" teknolojik aletlerin üretilmesinde ustalaşır. Galaksinin ücra köşedeki vakıf yanlızdır, fakat elinde bazı kozlar vardır, ve basına gelen onlarca olay birkaç kitapta anlatılır.
Seldon, tabii artık vefat etmiştir, ama tahmin ettiği "büyük" olayları teyit etmek için arada sırada önceden kaydedilmiş belli günlerde gösterilen video mesajlarıyla ortaya çıkmaktadır. "Bunu da atlattınız, ve bunu şöyle şöyle yaptınız .." gibi. Şimdi bundan ayrı (olduğunu zannettiğimiz) robot serisine gidelim. Bu evrende, yakın geleceğe dönüyoruz; İnsanların bazıları dünyayı terketmiştir, ve ileri gittikleri için müthiş gelişmişlerdir. Bunlara artık Uzaycılar denmektedir. Uzaycıların icin Amerika'dan ilham alındığı kesin. Bu insanların teknolojileri sayesinde ömürleri uzamıştır, ve insan güçleri kısıtlı olduğu için robot teknolojisinde odaklanmaya mecbur kalmışlardır. Bu robotlardan insana benzeyen bir tanesi, dünyaya bir cinayet soruşturması için gönderilir. Daneel Oliwaw adlı bu robot, dünyalı Elijah Bailey ile beraber cinayeti çözerler. İşin içindeki dünya/uzaycı politikaları, "büyük" sorular bu kitabın en zevkli tarafıdır.
Dünyalılar dünyada kaldıkları için "geri" kalmışlardır, dünyalı Bailey onların uzaya açılmasını istemektedir. Daneel ile Bailey arkadaş olurlar ve Daneel insanları anlamayı bu ilk arkadaşından öğrenir (Daneel bu kitapta daha yeni inşa edilmiştir). Takip eden romanlarda başka bir cinayeti çözmek için bu sefer Bailey Uzaycı dünyasına gelir. Yine işin ortasında büyük politikalar vardır. Dünyalıların uzaya açılmasına engel olmak isteyen tipleri engellerler. Ama daha önemlisi resime başka, insana benzemeyen ve herkesin dandik bir robot zannettiği Giskard girer. Meğer Giskard onu kurcalayan bir çocuğun sayesinde telepat haline gelmiştir zihinleri okuyabilmektedir. Bir sonraki kitaptaki macerada, bir sürü karışıklık sonrası Giskard "donma" noktasına gelir, ama bu olmadan hemen önce bu "özelliğini" Daneel'e aktarır. Donma sebebi ise, üç robot kanunu "üstünde" yeni bir kanunu kendi kendine kabul etmiş olmasıdır. Bu "sıfırıncı kanun" insanoğlunun iyiliği için bazı tekil suçlu karakterleri durdurabilmesini sağlamıştır, fakat bu Giskard'a fazla gelir, ve donar. Bu noktadan sonra Daneel insana benzeyen, zihinleri okuyabilen, ve sıfırıncı kanuna sahip bir yeni oluşuma dönüşür. Bu kanunları yüzünden hep iyilik yapması gereken, yarı-peygamberimsi bir kişilik olmustur. Fakat insan gruplarının iyiliğinin ne olduğunu nereden bilecektir? İşte bu noktada robot ve vakıf serileri birleşir. Başka bir romanda anlarız ki, matematikçi Hari Seldon'a gizlice verilen desteğin arkasında yüzyıllar sonra hala işlemekte olan Daneel vardır.
Bu noktada insanlar uzaya "tekrar" açılmıştır (Bailey'nin istediği gibi), ama kısa ömürleri sayesinde daha dinamik oldukları için bu sefer uzaycıları "geri" bırakmışlardır, ve imparatorluğu onlar kurmuştur. Daneel bütün bunları yüzyıllarca yaşayarak hep takip etmiştir. Telepat olduğu için zihin okuma ve manipüle yeteneği ile imparatorun sağ kolu, "vezirliğe" yükselmiştir. Perde arkasından imparatorluğu o yönetmektedir! Bir başka roman Seldon'un bunu anlaması, ve psiko-tarihi inşa etme hikayesi çevresinde geçer. Bu arada Daneel ve Seldon psiko-tarihin kendisinin geliştirilmesini vakıftan alır, onu gizli bir tarikat gibi örgütlenen bilimci/rahip kişilere bırakır. Bunların ayrıca telepat özellikleri de vardır. Bu insanlar bir "ikinci vakfı" oluştururlar. Onların birinci vakıf ile iletişimleri birkaç romana konu olur. Fakat Daneel işi sağlama almak istemiştir. Başka bir seçenek için, bu sefer bir "telepat gezegen" inşa ettirir. Gaia adlı bu gezegende herşey birbiri ile iletişim halindedir. Asimov'a buradaki ilhami veren herhalde o zamanlarda yükselmeye başlayan yeşilcilik akımlarıdır - gezegende bir taş bile durumunu telepatik olarak bildirebilmektedir. Bir başka benzerliği en sonda işleyeceğiz. Ve böylece en son romana geliriz. Bu noktada, artık insanlık iki yoldan birini seçmeye mecbur kalmıştır. Ya psiko-tarih, iki vakıf ile devam edilecek, ya da Gaia olunacaktır. Meclisteki evet ve hayır oyları bir oy haricinde eşit çıkar, ve kilit kişi, karar verici oyu vermek Trevize adlı bir 1. vakıf meclis üyesine düşer. Trevize Gaia'yı seçer. Ama bu seçimi nasıl yaptığını tam bilemez. İçini rahatlatmak için koca bir gezintiye çıkar. Bu noktada Trevize ile beraber, baştaki tüm romanları okumuş bizler bir nostaljik geziye çıkarız. Trevize Dünyayı arar (çünkü Daneel tarafından Dünya kayıtları silinmiştir, ki geri dönülmesin -Tarık Ziyad'ın gemilerini yaktığı gibi-), ama ipuçlarını takip ederek nihayet Dünyayı bulurlar. Bu arada Uzaycıların çoğunlukla terkedilmiş dünyalarını bulurlar. Ve en nihayet, Ay'da Daneel ile karşılaşırlar. Daneel bu noktada artık yüzyıllarca yaşamıştır ve "yaşlanmıştır". Onunla konuşunca (yani bizim bildiğimiz tüm romanlar ona anlatılınca) Trevize artık seçimini niye yaptığını anlar. Eski Uzaycı dünyaların birinde mutasyon geçirmiş, garip güçleri olan ve insanlığa düşman Uzaycıların torunları olan garip bir ırk ile karşılaşmışlardır, ve bu ırkın oluşumunu büyük soruları cevaplayabilen psiko-tarihin cevaplaması mümkün değildir. Böyle ve galaksi ötesindeki bir sürü değişik potasiyel düşman ile savaşmanın en iyi yolu, her biri öteki ile hızlı iletişimde olabilen (telepat) ve her gezegenin taşının bile bu iletişime dahil olabildiği insanlar olacaktır. Burada Asimov'un kurduğu analoji, bugünün Internet üzerinden hızla iletişim halindeki insanlığa benzer.
Ayrıca büyük ve bilinemeyen soruları, bir o kadar büyük olan insan gruplarının dinamiğine bırakarak, bir anlamda ekstrem olayların tahmini için merkezi planlamaya bir darbe indirir. İşin daha ilginci, seçim yapması gereken Trevize'in doğru seçimi niye yaptığını bilmemesi ama bunu yapabilmesidir, burada daha önce bahsettiğimiz neural net konusu ile bir paralellik var. Ayrıca bahsedilen garip ırkın ortaya çıkması bir "üç nokta" yani "siyah kuğu"dur ve bu olayları tahmin etmek son derece zordur. En iyisi merkezi noktası olmayan, ama birbirine bağlı bir "ağ" yapısıdır. İşte Gaia bu oluşum olacaktır, bu oluşumda "ağ"daki bir kişinin başına gelen herkes tarafından bilinecek ve "dağınık" ama "bağlı" yapıda çok hızlı bir şekilde savunma mobilize edilebilecektir. Bir nevi "kafada Internet" taşıyan telepat özellikleriyle birbirleri ile istedikleri hızda iletişebilen bu grup ile savaşmak gerçekten zor olacaktır. Benim icin bu "uzay operasinin" en mükemmel anları, hiç beklenmeyen anlarda, değişik kitaplarda Daneel'in ortaya çıkmasıdır. Asimov birbiri ilgisiz gibi duran (ve başlangıçtan belki öyle olan) hikaye akıntılarını ustaca birleştirir, ve müthiş bir epik ortaya çıkartır. Bu serinin yıllardır dizi ya da film formatında çıkmasını bekliyoruz, şimdiye kadar Wil Smith'in rol aldığı I, Robot haricinde bir şey yapılmadı, zaten onun da romanla pek alakası yoktu. İnşallah orijinalina sadık kalan ve tüm külliyatı ekrana taşıyacak bir şeyler yapılır, fakat şimdiye kadar yapılmaması, belki de bu romanları ekrana taşımanın zorluğudur. Yine de bekliyoruz ve umuyoruz.