Türkiye ve Türkler
1878-1918 arasında Türkiye'de olan bir Alman subayı Franz Carl Enders'ın Türkiye ve Türkler hakkında takriben 100 sene önce yaptığı bazı gözlemler alttadır.
"Eğitim için Türk'e inat ve dayanma gerekir. Önce bir planla heyecanlanır, bir çalışma programı kurar. 10 kişi beklenen yere 30 kişi gelir. İkinci gün 20 kişi kadar gelir, üçüncü gün 15'e düşer ve 13 gün sonra bütün planlanan heyecanla konuşulan şey unutulmuştur. Şayet bir öğrenci kalmışsa, çalışkansa ve itinayla çalışıyorsa, o da bir Ermeni'dir. Türk'ün varlığında, kısaca değindiğim bir özellik, onun güvensizliğidir. Alman'ın anladığı anlamda bir açıklık beyhude yere aranmamalıdır. Türk kendini ifade etse bile dahi söylenmemiş, ileride kullanmak üzere sakladığı bir şey daha vardır. O sırların dostudur ve çok meraklıdır. Bu karakter özelliği Asyalı kökenlerinden gelmektedir. Bu özellik bütün Asyalı halklarda yüksek oranda mevcuttur. Türk'ün bu özelliği son yüzyılda Avrupalıya karşı daha fazla artmıştır. Azalan samimiyet sonucu Doğu'da söylenen sözün önemi bizdekinden daha azalmıştır. Bir prensip vardır, mahirce söylenen yalan zeka işaretidir ve bundan çıkarılan sonuca göre sadece aptal olan yalan söylemez. Konuşulan sözün değerinin azalması, yazılanın gülünç derecede aşırı takdirine bağlanır.
Meşhur bir Doğulu bir zamanlar şöyle demiştir: "Mürekkep, azap çekenlerin kanından daha değerlidir". Doğulunun büyük toplumsal inceliği onun güvensizliğini açıkça belli etmesini engeller ve toplumsal mahereti onun sahte bir açıklık göstermesini sağlar ve çok daha kaba olan yabancı, uzun süre bunu anlayamaz. Türk, bildiği, Tanrı ve dünya hakkında düşündüğü ile ilgili konuşmaktan hoşlanmaz. Kırılan yumurtası için fazla gıdaklayan Avrupa tavuğuna hiç mi hiç benzemez. Prensibi şudur: "Çok bilen ama bunu az belli eden bilgedir". Bu eğitimi Araptan almıştır ve iyi benimsemiştir. Severek dinler, bu arada hedefini düşünür ve insanlar hakkında kesin bir hüküm verir. Türk, pozitif çalışmaya az meyilli olmasına rağmen -zira ruhen ve bedenen rahattır ve her aşırı gayretin düşmanıdır- konuya kendisi de aşina olmasa, yabancı düzenleri ve yabancı fikirleri bir "içgüdü" ile kesin eleştirir. [..] Merakı ona bütün yabancı şeyleri kullanılmaksızın temin ettirir. Ya kullanılmadan kalır veya yanlış kullanılır ve ziyan olur. Bu tutkudan vicdansız Avrupalı tüccarlar istifade etmiştir ve Türkiye'ye büyük miktarda kullanılmayacak malzeme ve kötü kaliteli mal satmıştır. Türk söyleneni çabuk kavrıyor. Mühim olan, öğrenmek için fırsat ve güçlü bir zorlama olsun. Önce heyecanla el atıyor sonra ilk zorlukta kenara itiyor. Kendisinden ve dünyadan memnuniyeti onun büyük engelidir, eksik işgücü ve ciddiyetinin sebebidir"