thirdwave

Github Mirror

Endustriyel Adam

A. Toffler

Bu insan, tarihte kendinden önce gelmiş hemcinslerinden çok farklı bir karakterdeydi. O, kendinden öncekilerden değişik olarak artık belli sayıda artık organik olmayan 'enerji kölelerine' sahip biriydi ve bu sayede çelimsiz vücudunun kuvvetini kat kat arttırmayı başarmıştı.

Endüstriyel Adam hayatının büyük bölümünü fabrika ya da ona benzer ortamlarda geçirmişti - bu ortamlar, mekanize ve organizasyonel bağlamda tekil bireyi ufacık hissettiren, devasa ölçülerdeki oluşumlar olarak onun tepesinde ağırlıklarını hissettiren oluşlardı.

O, en küçük yaştan itibaren hayatın artık büyük ölçüde paraya bağlı olduğunu öğrenmişti. Tipik olarak çekirdek ailede büyümüş, tipik olarak fabrika usulü "et işleyici" okullardan birine gitmişti. Dünya hakkındaki 'zihin resimlerini' kitle medyasından alacaktı. Büyük bir holding için çalışacak, bir sendikaya, kiliseye, ve diğer pek çok organizasyona ait olup benliğini, üyesi olduğu her organizasyona parselleyerek bölünmüş kişiliğini bu organizasyonlara armağan etmeyi görev edinecekti.

Ayrıca Endüstriyel Adam artık kendini içinde yaşadığı kasaba ya da şehir ile değil, 'ülkesi' ile özdeşleştirecekti.

Bu insan kendini doğanın rakibi, hatta onun düşmanı olarak görecektir - ki iş hayatında rutin bir şekilde doğanın ırzına geçerek ondan fayda çıkarmaya çalışacaktır (exploitation). Fakat paradoksal bir şekilde de savaştığı bu şeyi hafta sonları 'ziyaret etmek' için derin bir ihtiyaç duyar (hatta ne kadar barbarca ona saldırırsa, bir o kadar şiirleri, edebiyatı, kelimeleri ile onu yüceltmek ister). Tüm bunları yaparken bu insan, kendini geniş, tüm çarkları birbirine girmiş saat gibi çalışan bir ekonomik, sosyal ve politik mekanizmanın bir parçası olarak görmeye alışır, bu yapının onun anlayışına sığmayacak ufuklara gittiğini derinden hisseder.

Bu gerçeklik karşısında zaten isyan etse de para etmeyecektir. O, kendini geliştirmek için değil para kazanmak, geçim sağlayabilmek için yırtınır. Bunu yapması için toplumda başkalarının koyduğu kurallara göre oynamayı öğrenmek zorundadır. O da kendine atanmış role girerek, bu rolü iyi bir şekilde oynamaya çalışır.

Bunu yaparken yaptıklarından nefret edebilir ve kendini, hayat standartını yükseltmiş o koca sistemin kurbanı olarak bile hissedebilir. Fakat tüm isyanı nafiledir. Sistem işlemeye devam eder ve tüm bunlar olurken onun direk bir çizgi olarak gördüğü zaman onu kolundan tutup o kaçınılmaz sona, acımasız bir mezara doğru taşımaktadır. Kolundaki saatin saniyesi her tıkladığında, zihnen kendini bu sonuca biraz daha yaklaşmış hisseder ve tüm dünyanın, ve onun üzerindeki her kişinin, hareketleri saat gibi düzenli ve amansız, aldırmayan, koca kozmik bir makinanın içinde ufak bir parçadan ibaret olduğu düşüncesine kapılır.