thirdwave

Github Mirror

Sosyalizm

Devlet sosyalizm'lerinin Batı Avrupa'da, Bükreş'ten Bakü'ye, oradan Beijing'e kadar bir coğrafyada çökmesi bir raslantı değildi. Bu çöküşün yegane sebebi sosyalizm'in gelecek gerçeğinin o sert duvarına toslamis olmasıdır. Bu rejimler CIA dümenleri, kapitalist "çember", ya da dışarıdan ekonomik baskılar yüzünden çökmemiştir. Doğu Avrupa komünist rejimleri domino taşları gibi yıkılmaya başlamıştır çünkü Sovyetler Birliği bu yönetimlere Kızıl Ordu'nun o ülkelerin yöneticilerini kendi insanlarından daha fazla korumayacağını beyan etmiştir. Fakat bir sistem olarak sosyalizm'in Sovyetler, Çin, ve diğer ülkelerde yaşadığı kriz aslında bundan çok daha derin sebeplere dayanıyordu.

Aynen Gütenberg'in matbaa'yı keşfinin 15. yüzyılda Avrupa'da Protestan Reformasyonunu tetiklemesi gibi, 20. yüzyılda bilgisayar ve diğer yeni iletişim medyalarının ortaya çıkması, Moskova'nın yönettiği ülkelerdeki insanların ve onların zihinlerinde kurduğu kontrole geri dönülmez bir darbe vuracaktı. Ayrıca, Marksist ekonomistler tarafından "üretken olmayan (nonproductive)" olarak etiketlenen ve aşağı görülen "bilgi işçileri", 50'li yılarının ortasından başlayarak Batı ekonomilerine ciddi bir adrenalin şırıngası görevini görecekler ve ilerlemesini sağlayacaklardı.

Bugün, yüksek teknoloji kapitalist ülkeler, bu sistemin hep içinde barındığı varsayılan "terslikleri" çözmemiş bile olsalar, dünyanın geri kalanından fersah fersah ileri zıplamayı başarabilmişlerdir. Burada nihai zafer "bacalı sosyalizm"'de değil, "bilgisayar bazlı kapitalizm"'in olmuştur. Marksistlerin "nitelikli ileri zıplayış" dediği ilerlemeyi ne yazık ki kendileri değil, çökeceğini zannetikleri rakipleri gerçekleştirmişti.

"Gerçek" bir devrimi "gerçekten" yaşayan yüksek teknoloji ülkeleri, bunları hayretle seyreden sosyalist ülkeleri kıyasla vakti geçmiş dinazor bir elit tabakasının yönettiği, reaksiyoner, 19. yüzyıl teolojisinin hüküm sürdüğü çağdışı bir seviyeye itecekti. Mikhail Gorbaçov bu tarihi gerçeği ilk farkeden Sovyet lideri olmuştur. 1989 yılında, aşağı yukarı yeni üretim sisteminin ABD'de ortaya çıkmasından 30 sene sonra, yaptığı bir konuşmada Gorbaçov şunu söyleyecekti:

"Ne yazık ki biz, içinde olduğumuz yeni enformasyon çağında en önemli varlığın bilgi olduğunu farkeden en son ülkelerden biriyiz".

Marks'in kendisi devrimsel dönüm noktalarını anlamak için su kıstası ortaya koymamış mıydı? Ona göre devrimsel anlar "üretim etrafındaki sosyal ilişkilerin (yanı mülkiyet ve kontrol mekanizmasının) o çağda gündemde olan üretim metodunun (yanı teknolojinin) daha fazla ilerlemesini engellediği zaman"'lar ortaya çıkıyordu.

İşte bu formül, sosyalist ülkelerin yaşadığı krizi mükemmel bir şekilde tarif etmiştir. Aynen feodal sosyal ilişkilerin o zaman gündemde olan endüstriyel gelişimi bir zaman engellemiş (ve karşılığında yıkılmış) olduğu gibi, şimdi sosyalist "sosyal ilişkileri (!)", günümüzde gözönünde olan ve yeni iletişim teknolojileri, bilgisayarlar ve daha da önemlisi "açık bilgi" üzerinde yükselen yeni zenginlik yaratma yöntemine bir engel oluşturmaktaydı. Aslında şu koca devlet sosyalizmi deneyinin çökmesindeki en merkezi sebebin, bilgi olgusu hakkında taşıdığı çağdışı fikirlerinin olduğunu söylemek yanlış olmaz.

"Makinanın" İçine Bakış

Birkaç istisna dışında devlet sosyalizminin iyi yaşam, eşitlik ya da özgürlük değil, tek parti sistemi, aşırı bürokrasi, gizli bir polisle kontrol edilen baskı rejimi, gizlilik, medyanın devlet tarafından kontrolü ve entellektüel ve sanatsal dünyanın baskısı gibi kavramları getirdiğini görüyoruz. Kurulması için feda edilen canları bir tarafa bırakırsak (ki bu önemsiz olduğu anlamına gelmez), bu sisteme daha yakın baktığımızda tüm bu öğelerin ortak noktasının aslında insanları bir şekilde organize etmek değil, bilgiyi belli bir şekilde organize, kanalize ve kontrol etme isteğinin/yönteminin olduğunu görüyoruz.

Tek parti politik sistemi politik iletişimi kontrol etmek için tasarlanmıştı. Fakat, başka bir parti olmadığı için ülke içindeki politik bilgi akışının çeşitliliğini daraltmak ve toplumdan yönetime olan geri beslemeyi (feedback) engelleme gibi kötü bir yan etkiye de sebebiyet vermiştir. Bu durumda tek parti yönetiminin başında olanlar ülkelerinin içinde yaşamakta olduğu durumun çetrefilliğine karşı körleşmiş bir duruma düşüyorlardı. Aşağıdan yukarı (halktan yönetime) akan bilgi akışının çok dar, ve sadece önceden belirli kanallar üzerinden olması, ve komutların yukarıdan aşağı iniyor olması, sistemin hataları zamanında farketmesini ve onları düzeltmesini zorlaştırmıştır.

Bu köhne altyapı üzerinde daha bozuk bir yapılanmanın oluşması neredeyse kaçınılmaz olacaktır. Aşağıdan yukarı bilgi kanalları önceden tanımlı olduğu için, sosyalist ülkelerde yukarıdan aşağı kontrolün gittikçe yalanlar üzerine kurulması kaçınılmazdır, çünkü aşağıdan yukarı kötü bilgi taşımak onu taşıyan için riskli bir durumdur.

Bu yapıya bakarak şunu anlayabiliyoruz ki tek parti sistemi kurmak diğer her şeyden önce "bilgi" ile alakalı bir karardır.

Sosyalizm'in yarattığı aşırı kuvvetli bürokrasi de bilgi kısıtlıyacı araçlardan biridir. Bu sistem sayesinde enformasyon sadece daha önceden tanımlanmış "kompartmanlara" girer, ve bilgi akışı sadece ve sadece daha önceden tanımlanmış "resmi kanallar" üzerinden yapılır. Gayri resmi (informal) ve doğal bilgi akışı bu sistemde kabul edilir değildir (ki bu tür akış insanların normal işleyiş şeklidir).

Gizli polis örgütü, devletin medyayı kontrolü, entellektüellerin rahatsız edilmesi, sanatsal ifadenin bastırılması gibi her davranış, yönetici tabakanın halkın ne bileceğini kontrol etmeleri gerektiği gibi küstah/ukala (arrogant) bir dünya görüşü ile açıklanabilir.

Mamafih, sosyalist devletin tüm bu yanları birleşerek kaçınılmaz bir ekonomik aptallığı adeta garanti eder. Bu yönetim sisteminin aslen hayata ve topluma biçtiği metafor "sibernetik öncesi makina" metaforudur çünkü ikinci dalga döneminde makinalar geri besleme olmadan çalışan nesnelerdir, yani aptal makinadırlar. Fişe tak, motoru çalıştır, ve yapacakları işi dış dünyada ne olduğunu bilmeden kor bir şekilde yapmaya koyulurlar.

Kıyasla 3. Dalga makinaları akıllıdır. Dış dünyadan bilgi çekecek algılayıcıları (sensor) vardır. Bu algılardan gelen bilgileri işleyerek değişimi anlayabilirler, ve makinanın işleyişini ona göre değiştirebilirler. "Karar verme" melekeleri vardır. Kendi kendilerini kontrol edebilirler (self-regülating). Bu devrimsel bir teknolojik ve bakış açısı farkıdır.

Marksistler ne yazık ki İkinci Dalga geçmişinde takılı kalmışlardır - bu durum kullandıkları dilden bile bellidir. Bir Marsist sosyalist için sınıf çekişmesi "tarihin lokomotifıdır". En önemli amaç "devlet makinasını (state machine)" ele geçirmektir. Halk, makina gibi görülür ve öyle "ayarlanabilir ki" kör bir şekilde bu makinadan "bolluk" ve "özgürlük" çıkmaya başlar. Lenin 1917'de Rusya'nın kontrolünü ele geçirince "usta tamirci (süpreme mechanic)" etiketini almıştır.

Kendisi de dahi bir entellektüel olan Lenin, fikirlerin önemini anlamıştı. Fakat onun için sembol manipüle eden işler (bilgi işleri) ve hatta zihnin kendisi tekrar baştan düzenlenebilir/ayarlanabilirdi. Marks en azından özgürlükten bahsetti fakat Lenin, başa gelir gelmez bilgi mühendisliğine soyundu. Ona göre tüm sanat, kültür, bilim, basın ve diğer sembolik aktivite halk için bir "koca plan" emrine sunulmalıydı. Zaman geçtikçe her türlü öğrenim güzelce bir "akademi" altında toparlanacaktı ve sabit bir bürokrasiye, ve onun üstünde devlet ve parti kontrolüne/hiyerarşisine ait olacaktı. Mesela kültürel işçiler "Kültür Bakanlığı" altında çalışıyor olmalıydılar [3]. Basın/yayın devletin tekelinde olmalıydı. Yani bilgi artık devlet makinasının bir parçası haline geliyordu.

Bilgiye bu garip yaklaşım en ufak sosyalist "bacalı" ekonomilerde bile ekonomik gelişmenin önünü tıkayacaktı, çünkü bu yaklaşım bilgisayar çağında uygulanması gereken en son stratejilerden biriydi.

Mülkiyet Paradoksu

Yüzyıldan daha fazla bir süre kapitalistler ve sosyalistler bu konu hakkında çekiştiler: Şahsi mülkiyet mi kamu mülkiyeti mi [5]? Çok sayıda kadın ve erkek tam anlamıyla bu ayrım üstüne hayatlarını feda etti. Fakat hiçbir tarafın tahmin etmediği, yeni zenginlik üreten sistemin bu konuyu tamamen önemsiz (obsolete) hale getirecek olmasıydı.

Çünkü artık mülkiyetin önemli bir kısmı sembolik hale geliyordu. Düşünürsek, en somut olarak bilinen gayrimenkul, yani arazi, yani toprağın bile aslında en önemli kısmı bilgi olduğunu görürdük - eğer tapu kadastro'da bir arazinin yeri, ölçüsü bilinmiyor ve kayıt edilmemiş olsaydı, o arazinin hiçbir değeri ve anlamı olmazdı. Ve bu ufak bir örnektir. Artık tamamı sembolik, tamamı siber dünyada yaşayan mülkiyet çeşidi sözkonusudur. Ve bilgi öyle bir şeydir ki, aynı anda birkaç kişi tarafından kullanılabilir.

Muhakkak bu, paylaşılmazlık üstüne kurulmuş eski usul mülkiyet anlayışına vurulmuş sert bir darbedir çünkü sembolik kaynaklar bir demir madeni gibi tüketilemez. Sınırlı değillerdir. Coğrafi bağlantıları yoktur. Çoğalabilirler, paylaşılabilirler, kopyalanabilirler.

Fiyatlar

Sosyalizmin yediği en son tokat, merkezi planlama hususunda olacaktı. Bu planlama metotuna göre ekonominin piyasa "kaosunun" yönlendirmesi yerine, çok "akıllıca" yapılacak yukarıdan-aşağı merkezi planlama, kaynakları anahtar noktalara odaklayacak, ve teknolojik gelişimi böylece hızlandıracaktı.

Fakat burada göz ardı edilen husus, merkezi planlamanın aşırı bilgiye muhtaç olmasıydı ve ta 1920'lerde Avusturyalı Lidwig von Mises'in belirttiği gibi, bu bilgi hiç bir zaman verimli bir şekilde toparlanamayacaktı (buna kendi deyimiyle "hesaplama problemi" demişti) ve bu durum ona göre sosyalizmin Asıl Topuğu'ydu [4].

Irkutsk'taki bir fabrika kaç tane ve hangi ölçülerde ayakkabı yapmalı? Kaç tane terse dönen vida (left handed screw), ya da hangi boyutlarda kağıt lazım? Karbüratörler ve salatalıklar arasında nasıl bir fiyat ilişkisi olmalı? Devlet kontrolünde olan envai fabrikada, üretim bantında ne kadar ruble/yuan/zloty harcanmalı, bu üretim hangi seviyelerde yapılmalı?

Görevini iyi yapmaya uğraşan nesillerce sosyalist planlamacı bu bilgi problemiyle boğuşmaya uğraştı. Fakat hep daha fazla veriye ihtiyaç duyuyorlardı ama onun yerine üretim müdürlerinden daha fazla yalan ısıtıyorlardı çünkü müdürler üretimdeki tıkanıklığı olduğu gibi rapor etmek istemeyeceklerdi. Onlar da bu bilgi ihtiyacı tatmin etmek için bürokrasiyi arttırdılar fakat iletişim daha da tıkandı. Rekabetçi bir ekonominin doğal olarak vereceği arz-talep sinyallerine kör oldukları için, bu sefer ekonomiyi "çalışma saati (labor hours)" ile ölçmeye uğraştılar, şeyleri "çeşidine" göre saymaya çabaladılar. Daha sonra ekonometrik girdi/çıktı analizi uygulamaya koyuldular..

Hiçbir yöntem işlemedi. Ne kadar fazla veriyi merkezi olarak toplasalar, ekonomi bir o kadar idare edilmez, organizesi imkansız hale giriyordu. Öyle ki Rus Devrimi'nden bir sene bile geçmeden, artık devrimin sembolü çekiç ve orak değil, mal almak için market önünde bekleşen insan kuyrukları olmuştu.

Merkezi kontrol niye hezimete uğradı? Çünkü hiyerarşik kontrol edilmeye uğraşılan bir ekonomide talebi belirleyen fiyat bilgisi sadece "aşağıdan yukarı" doğru akmaktadır. Fakat piyasa odaklı ekonomilerde talebi belirleyen fiyat bilgisi yatay, insanlar arasında, yüzlerce, binlerce, milyonlarca aktör içinde yatay, çapraz, istenen şekilde, özgürce akabiliyordu. Bir bakıma, bu sistemde alıcı ve satıcı her seviyede, her anda, her yerde bilgi akış kanalını istedikleri gibi kullanabiliyorlardı. Bu durum bilginin daha verimli, daha çabuk kullanılması anlamına geliyordu.

Üstüne üstlük, yeni üretim metotu öylesine fazla bilgi alışverişi gerektirmektedir ki, merkezi idare edilen bir ekonomi bu sisteme en ufak müdahelede bulunabilecek kapasitede değildir.

İşte bunlar, sosyalist yapının niye kelimenin tam anlamıyla tarihin duvarına çarpıp parçalandığı sorusunun cevabını oluşturmaktadır.

Savaş Alanı

Muhakkak, Sovyet yönetiminin bu gerçeğe tamamiyle uyanması için mesajı savaş meydanından alması gerekecekti. İ. Irak Savaşı'nda doktrinini tamamen değiştirmiş ve bilgi teknolojileri, dağınık/düz bir hiyerarşik yapı üzerine kurulmuş ABD askeri gücü ortaya çıkmıştı, ve karşısında Sovyet doktrinine göre hazırlanmış Irak ordusu vardı. Irak'lılara yardım, hem de bir yandan ABD'nin kabiliyetini yerinden takip edebilmeleri için Sovyetler Birliği "danışmanlarını" Irak'a gönderdi. Savunma bataryaları, radarlar, sinyalleri izlemeye alan bu Sovyet subayları, saldırı günü gelip çattığında birdenbire bomba uçaklarını tepelerinde buluverdiler. Savaş bitince süklüm püklüm ülkelerine döndüklerinde artık saklanamayacak gerçeği (geri kaldıklarını) üstleri ile paylaşacaklardı.

Çünkü saldırı uçakları radarda görünmemişti.


[1] Creating a New Civilization, Alvin ve Heidi Toffler

[2] Enformasyon çağında istihbarat en önemli silahtir. Bu istihbaratın alınması had safhada önemli olduğu gibi, karşı tarafın bilgi "almasını engellemek" te bir o kadar önemli bir avantajdır. İşte stealth teknolojisinin mümkün kıldığı kabiliyet te budur: "Nerede olduğunun" bilgisi düşmandan saklanmaktadır.

[3] Bu konuda ilginç bir anekrod, hiçbir merkezi sanat/kültür bakanlığı olmayan Amerika'nın bu bakanlığı olan Fransız'lar kadar sanat üretiyor olmasıdır. Bu "garipliği" farkeden ve konuyu araştırıp bir kitap yazan Frederic Martel adlı bir yazar, ülkesinde oldukça karışıklık ve şaşkınlık yaratti. Kitap ismi "Amerika'daki Kultur Hakkinda (On Culture in America)".

[4] Bu analiz diger yandan bilimsel sosyalizm denen seyin, aslinda, pek o kadar da bilimsel olmadigi gercegini de gozler onune sermektedir.

[5] Kamu kelimesi Turkiye'de, yanlis bir sekilde, surekli "devlet" kelimesi ile esanamli sayiliyor. Kamu sozu public kelimesinin karsiligidir, yani halk, topluluk, halka ait olan anlamina gelmektedir.