Çoğulculuk
1000 yılına kadar Avrupa'da ilginç bir olgu ortaya çıkmıştır. Merkezinde at üzerinde savaşan şövalyenin olduğu feodalizm, yani çoğulculuk. Bu sistem gayri-merkezi bir yapıydı ve çoğulculuğun eski çağlardaki son örneği olarak sayılabilir. Bu gayri-merkezi yapıda şövalye önemlidir çünkü şövalye, zamanının yenilmez savaş makinasıydı. Bugün hala popüler kültürde bir yer tutmasının sebebi eski çağlarda oynadığı bu önemli roldan (ve başka bir sebepten daha -ona geliyoruz-) olmalıdır. Fakat, ilginç durum şudur ki belli başka her büyük kadim dünya medeniyeti, Hint, Çin,. İslam, Japonya, üzenginin mümkün kıldığını, aynı at üzerinde zırh, vs. ile savaşma tekniğini bu yaygınlıkta kullanmamıştır. Sebep neydi? Sebep şudur: Sovalyelik pahalıydı çünkü şövalyenin kendisi, onun çırakları (squire), atın bakıcıları, silahları, zırhı, atı derken harcanması gereken para bir Roma lejyonerini beslemenin 50 katını gerektiriyordu yani 100 köylü ailesinin iktisadi hasılatı. Avrupa'da tarihi bazı sebeplerle bir süre tutan bu sistem, şövalyenin kendisine ait bir alanı elde etmesini sağlamış, ve bu alanda (fief) her türlü kararın ona ait olduğu bir sistemi yaratmıştır. Bu yüzden şövalye merkezli feodal Batı, takriben 1066 tarihine kadar tamamen çoğulcu bir durumdaydı. Zamanın teknolojisi, bu gayri-merkeziliğe izin vermiştir. Fakat uzun yayın keşfi, daha sonra barutun keşfi ile çoğulculuk yıkılmaya başlandı.
Topu kullanan merkez, şövaleynin kalelerini yıkabildi ve onun etkisini törpüledi. Daha sonra endüstriyelleşmin getirdiği o müthiş iç entegrasyon ve tek-tipleşme/uluslaşma, Avrupa'da ve dünyanın diğer yerlerinde çoğulculuğa çok sert bir darbe vurmuştur. Bu yönde hızla gelişen merkeziyetçilik, ulus/devlet bürokrasisini getirmiştir. Hatta bu yönetim şeklinin en uç noktaya ulaştığı Fransa'da, de Gaulle, bir bürokrat elit üretmesi için özel bir okul (Ulusal Yönetim Okulu'nu) kurmuştur ve bu okuldan maliye müfettişi başta olmak üzere her türden bürokrat "ürünleri" seri şekilde üretilip sosyal alanlara sürülmeye başlanmıştır [4]. Fakat eskiden lineer, basit ve merkezi olan yapı, tekrar yeni teknolojiler sebebiyle daha dağılmakta ve eski metotlarla "kontrol edilemez" hale gelmektedir. Bu durum en çok Fransa gibi ulvi merkezi ülkeleri zorluyor çünkü bu ülkede bürokrat merkezli sosyal devlet, halka dönük tüm servis/giriş noktalarını ele geçirmiş ve halkın girişimini, isteğini ve kapasitesini tamamen baltalamıştır.
Durum öyle kötüdür ki, sosyal girişimcilik adı altında gönüllü olarak toplum için birşeyler yapmak bugün Fransa'da neredeyse bir suç haline gelmiştir [3]. Amerika Amerika burada değişik bir örnek oluşturuyor. Tarihi itibariyle İngiltere'deki dini baskılardan kaçan insanlar etrafında kurulan ABD, çok net bir "dini devletten kurtarma" içgüdüsü üzerinde kurulmuştu. Ters yönde de karışmanın da olmadığı bu ülkede dinler, en egzantırikten en dogmatiğine kadar geniş bir yelpazede halkla birebir ilişki içinde olmuşlardır. Bu içgüdü, sanayileşme sırasında oldukça törpülenmiş olsa da, nisbeten "lite" olan Hristiyanlık bağlamında fazla çekişme yaşanmamış ve bu içgüdü sayesinde başka yerlerde (mesela Avrupa'da) artık neredeyse olmuş olan çoğulculuk hissiyatını beslemiştir. Bu bağlamda birçok sosyal girişimciler türeyebilmiştir - mesela çok dindar olan [2] John D. Rockefeller Chicago Üniversitesi'ni kurmuş, dindar olmayan Andrew Carnegie ise Carnegie Teknoloji Enstitüsünü kurmuştur. Bugün genel halk bazında insanlar dini olsun olmasın pek çok gönüllü teşkilatlarında aktif olarak çalışmaktadırlar. Bu ABD'nin kultur kodlarinin parcasi haline gelmistir. II. Dünya Savaşı sonrası çoğulculuk daha büyük bir ivmeyle geri dönmeye başladı.
Elektronik, bilgisayar ve bilgi devrimi patlak verdi ve bu devrimlerin kendine en uygun zihniyeti Amerika'da bulmuş olması raslantı olmasa gerek. Daha ilginç olanı, bu devrimi yaşayan insanların zihninde hemen eski çağdaki kültür genlerinin simgelerinin depresip ortaya çıkmaya başlamasıdır, mesela bilgisayar kontrollü bir spor arabayı merkez alan bir dizi "Knight Rider" olarak karşımıza çıkıyor (sürücünün ismi de Michael Knight (ki knight, Ingılızce şövalye demektir)). At araba, şövalye ise sürücü haline gelmiş ve çoğulculuk, merkez dışındaki bir olgu yine güç kazanmaya başlamış. Öyle ki dizide yapay zeka kontrollü araba K.İ.T.T ile yeni şövalye pek çok işi "tek tabanca" yapmakta ve dizi zaten bu maceraların üzerine kurulmakta. Özet Özet olarak şövalye bazlı çoğulculuk Avrupa'da yıkılmış (ki halen belini doğrultamadı) ve dini özgürlük temelli olan ABD'de daha sonra teknoloji değişimi sebebiyle daha büyük dalganın parçası olarak yaşanmaya başlamıştır. Teknolojinin kuvvet kazandırdığı bireyin öne çıktığı bu dünyada, merkez yetişemediği, anlayamadığı ve yavaş kaldığı için güç kaybetmektedir.
Eklemek gerekir ki bu değişim, teknoloji bazlı olduğu için yavaşlatılması mümkün, ama durdurulması imkansız bir gelişimdir. Hatırlamamız gerekir ki bugünkü merkeziyetçiliğin suçlusu olan endüstriyelleşme başladığı zaman önünde hiç bir kuvvet duramamıştır. Aynı şey, gayri-merkezi teknolojilerin kuvvetlendirdiği birey eşliğindeki çoğulculuk için de doğru olacaktır. [1] Drucker, P., Gelecegin Toplumunda Yonetim [2] Chernows R., Titan: The Life of John D. Rockefeller, Sr. [3] Bu mentalitenin ülkemizdeki benzerine güzel bir örnek, matematikçi Ali Nesin'in matematik köyü uğraşısı sırasında olanlardir. [4] Türkiye'de özellikle 80'li yıllara kadar, Mülkiye başta olmak üzere, devlet liseleri aynı görevi görmüştür. Burada yetiştirilen ideal insan tipi "devlet memuru"'dur. Aynen Fransa'da olduğu gibi bu tip, halkı için her türlü iyiliği kendisinin düşünebileceği faraziyesiyle yetiştirilir. Fakat çoğulculuğun yeni kaleleri olan şirketler "müşteri hizmeti" altında halka hizmeti memurdan çok daha iyi yapabileceklerini göstermişlerdir. Diğer yandan bilgi çağı merkezi, rekabetçilikten uzak memurun çoğulcu şirketlere kıyasla ne kadar geri olduğunu daha da gözler önüne sermiştir. Türkiye'de bu durumu bir süper sınıf olarak yetiştirilen memur sınıfı hala hazmedebilmiş değildir. En azından entellektüel alanda farklılıkları olduğunu zanneden bu insanlar, süratle bu tekeli de ellerinden kaçırmaktadırlar.